Önümüzdeki günlerde
piyasaya yeni gazeteler çıkacak. Aralarında iddiası olan, tanınmış ve beğenilen
köşe yazarlarını bir araya getiren, çıkışı ile birlikte ses getirmesi beklenen
gazeteler de var. Hatta bir tanesi hakkında şimdiden baya bir spekülasyon
yapılmaya başlandı bile. Ak Parti’nin bölünmesi için çıktığından, parti
içindeki muhaliflerin gazetesi olacağına, paralel yapının oyunu olduğundan,
yayınlarıyla fitne fesatçılık yapacağına kadar onlarca akıl dışı itham
ortalıkta dolaşıyor.
Yaşı müsait olanlar ve az
buçuk bizim mahallenin gazeteleri ile haşır neşir olanlar çok iyi
hatırlayacaktır; bundan 23 yıl önce de aynı tartışmalar revaçtaydı. 1993
yılında yayınlanmaya başlayan o zamanki adıyla Vakit ve 1994 yılında
yayınlanmaya başlanan Yeni Şafak gazetelerinin ilk çıktığı zamanlarda neler
neler söylenmişti. O zamanlar İslamcıların sadece Milli Gazetesi vardı. İslamcı
kalemler orada köşe sahibiydi. İslamcıların gündemini Milli Gazete benimsiyor,
herkes de orada yazanlara göre şekilleniyordu. Milli Gazete’yi bilen bilir; ilk
yayınlandığı 1973 yılından bu güne kesintisiz Milli Görüş Hareketi’nin yayın
organı olarak kalmıştır. Yayın politikası, haber dili, köşe yazarlarının ana
fikri bu minval üzere şekilleniyordu.
Milli Gazete’nin bu
tekelini Vakit ve Yeni Şafak kırdı. Bu iki gazetenin ilk çıktığı zaman; gazetelerin
bölücü olduğu, davaya ihanet ettiği, Müslümanlar arasında fitne fesat çıkarmak
için planlanıp çıkarıldığı, orada yazanların kripto olduğuna dair şayialar
yayılmıştı özelde Milli Görüş Hareketi genelde ise İslamcı camia arasında. Hiç
unutmam; imam-hatip ortaokula gittiğim yıllarda bir gün bayiden Vakit gazetesi
almış, okul bahçesinde göz gezdiriyordum. Okulumuzun Milli Gençlik Vakfı
sorumlusu ağabeyimiz, beni elimde Vakit gazetesiyle gördüğünde kanlı bıçaklı
olduğu bir hasmını görmüş kadar hiddetlenmiş ve yüksek perdeden “bu gazeteyi
nasıl okursun, okuma bu gazeteyi, okuyacaksan Milli Gazete yeter sana!” diye azarlamıştı
beni. O tepki karşısında gazeteyi çantama koymak zorunda kalmıştım.
Okur cephesinden durum
böyleyken, bu tarz bir gazeteye omuz verenler açısından da durum pek farklı
değildi. Özelikle Abdurrahman Dilipak, Mustafa Karahasanoğlu ve Hasan Aksay
gibi Milli Gazete’nin ve Milli Görüş’ün farklı kademelerinde görev almış
isimler resmen davaya ihanet etmişler gibi karşılanmıştı. Bu işe çok kızanların
iddiasına göre; davanın tek gazetesi vardı o da Milli Gazete idi. Yeni Şafak ve
Vakit, fitne fesat için vardı. Zinhar okunmamalıydı! Uzun yıllar bu dışlayıcı,
yaralayıcı, ötekileştirici durum böyle devam etti.
Bugünlerde yine aynı
teraneler seslendiriliyor. Çıkacak her yeni gazeteye hain, fesatçı, kripto
gözüyle bakılıyor. Yıllar geçse de durum aynı. Dün Vakit ve Yeni Şafak için
kullanılan tabirler bugün Karar ve benzeri gazeteler için hiç çekinmeden sarf
ediliyor. En ufak bir eleştiri dahi bölücülük olarak adlandırıldığı için,
çıkacak her yeni gazetenin davaya ve lidere eleştirel tavır takınacağından
korkuluyor.
Aradan geçen yıllar Yeni
Şafak ve Akit gazetelerinin önemini, değerini, gerekliliğini ayan beyan ortaya
koydu. Bu iki gazetenin önemi özellikle 28 Şubat günlerinde çok net anlaşıldı. O
soğuk ve puslu günlerde bu iki gazetenin karınca kararınca yayınları bize nefes
oldu. Körü körüne parti gazetesi olmanın yerine, gerektiğinde yanlış gidişatı
eleştirebilen bir gazete olmak, okur üzerinde daha güçlü bir etki bırakmakta.
28 Şubat günlerinde kimse Milli Gazete’nin hangi manşeti attığına bakmadı. Ama
Vakit ve Yeni Şafak’ta çıkan en küçük bir haberin bile büyük etkisi oldu.
Bu sebepten dolayı;
çıkacak her yeni gazeteyi çok seslilik, çok renklilik ve istişare edilecek yeni
bir mekân adına çok önemsiyorum. Mevcut gazetelerin yanına bizden yeni
gazetelerin eklenmesinden korkmuyorum. Bilakis bu sayının daha da fazla olması
gerektiğine inanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder