3 Mayıs 2011 Salı

1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü

Aslında bu yazıya "geçmiş 1 Mayıs emek ve dayanışma gününüz kutlu olsun" diyerek başlamak en iyisi olacak. Emeğin hor görüldüğü, kaale alınmadığı, ayaklar altında kaldığı bir zaman diliminde; "çalışanın hakkını alınteri kurumadan verin" diyen bir peygamberin ümmeti olarak sesimiz nedense hiç çıkmıyor. Bizim için emek, sermaye, ücret, işçilik, alınteri, hak, adalet, eşitlik, işveren kavramları sanki bir hayal. Bu konularda söyleyecek sözümüz olmasına rağmen ne hikmetse hiç konuşmadık. Bu yanlışlar zincirini kırmanın zamanı çoktan geldi.

Pazar günü 1 Mayıs kutlamaları için yine Taksim meydanındaydım. Gazetecilik görevim dolayısıyla sabahın erken saatlerinden itibaren Tepebaşı'ndan Taksim'e, oradan da Dolmabahçe'ye kadar olan bir alanda haber çalıştım, gözlem yaptım, günlük güneşlik bir pazar istanbul'unun tadını çıkardım. Alanı dolduran 1 milyon civarında kişinin ortak duygu, ortak ses, ortak vicdan ve ortak tarihine nüfuz etmeye çalıştım. Söylenen türküler, atılan sloganlar, haykırılan istekler, çekilen halaylar karşısında kendi özeleştirimizi yapmamız gerektiğini düşündüm. Bu coşkuda, bu heyecanda, bu kalabalıkta bizim de katkımız olmalıydı. Hem de kendi argümanlarımızla, kendi sesimizle, kendi dilimizle... Ne zamandır bu konuda kafa yorarken 1 Mayıs'da Taksim'de bizden bir şeyler gördüm. Genelbaşkan yardımcıları Zeki Kılıçarslan ve Mehmet Bekaroğlu ile birlikte bir avuç Has Partili biraz çekingen, biraz ürkek 1 Mayıs kutlamalarına dahil oldu. "Mazlumlar ayağa kalkmadan, zalimler diz çökmez" yazılı pankartla yürüyen Has Partililerin ellerinde yer alan döviz ve afişlerde bizden cümleler vardı. Yıllardır görmeyi arzu ettiğim 1 Mayıs manzarasıydı bu. Üzerine basarak söylemek istiyorum; "İşçiye hakkını, alnının teri kurumadan verin" ve "yanınızda çalıştırdığınız kişilere kendi yediğinizden yedirin, kendi giydiğinizden giydirin" düsturunu telkin eden bir peygamberin ümmetinin de işçi hakları konusunda sesinin gür çıkması lazım. Bu konular birilerinin tekelinde olamaz, olmamalı. Bu topraklarda karşılığı olmayan ideolojilerin takipçilerinin ne söylediği, ne yaptığı, ne savunduğu değil; bu toprakların kültürüne, irfanına, değerlerine sahip çıkanların ne söylediği, ne yaptığı, neyi savunduğu daha önemli.    

Hiç yorum yok: