14 Ocak 2011 Cuma

"Gerçeğe sadakat şerefimizdir"


Aradan geçen uzun yıllara, bir görünüp kaybolan isimlere, sayfalar dolusu edilen koca koca laflara inat ve mutlaka onlarla birlikte; Gerçek Hayat; bu toprakların en asil dergisidir. Büyükdoğu ve Diriliş dergilerinin ardından; umutsuzluğa, yılgınlığa ve heyecansızlığa duçar olmuş İslamcı düşüncenin, 90'lı yıllar sonu itibariyle, kılavuzluk görevini, büyük bir ciddiyet ve bir o kadar da heyecanla omuzlamış bir dergidir Gerçek Hayat. 10 yıllık kutlu serüvenine nice hikâyeler, nice umutlar ve nice başarılar sığdırmıştır. Her hafta cuma günleri, inatla işaret ettiği noktalara hakkıyla kafa yormamız temennisiyle... Vira bismillah...
2000 yılının benim için simgesel değeri; üniversiteye başladığım yıl olmasının yanı sıra, Gerçek Hayat dergisinin de, yayın hayatına bu yılın son aylarında merhaba demesidir. 2000 yılına verdiğim bu değerleme, basit bir, yıl kutsallığından ziyade; unutmaya meyilli insanoğlunun, hatırlama melekesini canlı tutma isteğidir. Ben üniversiteyi Konya'da okudum. Eylül ayında ayak bastığım şehirde, bir ay sonra dikkatimi çeken en önemli ayrıntı; otobüs ve tramvay duraklarına asılan, boy boy Gerçek Hayat dergisi reklâmları idi. "Gerçeğe sadakat şerefimizdir" düsturunu kendine rehber edinen bir derginin, Kasım ayı içerisinde yayınlanacağı müjdesi veriliyordu. Bu müjdenin esenliğini ve biricikliğini, gözünü ufuklara dikip; "Yok mu gelecek güzel bir haber?" diyen ve böyle soylu bir müjdeye hiç olmadığı kadar susamış bir insan anlar ancak.
Her derginin mutlaka öncü isimleri olur. Onların arzusu, umudu ve hareketiyle yol açılır ve artlarından onlarca isim, onlara omuz vererek yola devam eder. İşte Gerçek Hayat dergisi de; iki idealist insanın öncülüğünde Kasım 2000'de yayınlanmaya başlandı. Bu iki isim; Hakan Albayrak ve Gökhan Özcan. Her iki isim de, konumlandıkları yer ve seslendirdikleri dert itibariyle, duruşlarını uzun bir süreden beri belli eden iki düşünce insanı. Özcan; söz'ün erdemine, Albayrak ise; eylemin bereketine inanıyor. Bu iki isimden önce, bir önceki nesle kısaca göz atalım. Bu arada, derginin ismi, şair İbrahim Kiras'ın İz yayıncılıktan çıkman, Gerçek Hayat isimli kitabından mülhemdir, bunu da buraya not düşelim.
Necip Fazıl Kısakürek, Sezai Karakoç, Nuri Pakdil, Rasim Özdenören, Erdem Bayazıt, Mehmet Akif İnan ve diğerleri... İsimlerini gıpta ve saygı ile andığımız bu öncü nesil, insanımızın İslam ile kopan bağının tekrar onarılması için, ömürlerini tasadduk etmiş cefakâr insanlar. Yayınladıkları kitaplar, çıkardıkları dergiler ve yaptıkları konuşmalarla, hakikat kelimesinin altını, kalın çizgilerle çizdiler. Ve bir neslin yetişmesinde ön ayak oldular. Kısakürek, yayımladığı Büyükdoğu dergisi ile, Karakoç Diriliş dergisi ile, Pakdil de Edebiyat isimli dergi ile çevrelerine ışık oldular. Çölden şehre doğru bir yol açtılar. İslamcı düşüncenin bu topraklarda sistematiğini kurup, söz sahibi olmasını sağladılar. Diğer saydığım isimler de, bu işlevi Mavera dergisi ile yaptı. Şüphesiz ki; bu arada ismini anamadığımız daha birçok dergi, yukarıda önemsediğimiz işlevi, yerine getirdi. 90'lara kadar etkilerini bir şekilde devam ettiren bu isimlerin ardından, birilerinin gelmesi gerekiyordu. Ve geldi de... Gerçek Hayat; öncü neslin izindeki isimlerin görünür olduğu, seslerini duyurduğu bir platform oldu. Kimdi bunlar? Hakan Albayrak ve Gökhan Özcan'ın öncülük ettiği bu isimler; Mevlana İdris Zengin, Suavi Kemal Yazgıç, Selahattin Yusuf, İbrahim Kiras, Halime Kökçe, Murat Menteş, İsmail Kılıçarslan, Murat Zelan, Nihat Nasır, Mehmet Efe, Ebubekir Kurban ve isimlerini anımsayamadığımız diğerleri... Büyükdoğu, Diriliş ve Mavera ekolü diyorsak eğer, Gerçek Hayat ekolü de dememiz gerekir. İşte bu isimler -ki birçoğu Gerçek Hayat vasıtası ile ilk kez bir süreli yayında yazmaya başlamıştı- bir önceki nesilden devraldıkları edebiyat ve düşünce bayrağını ellerinden geldiğince taşımaya başladılar. Herkese hak ettiği değeri veren tarih, eminim bunu da böyle yazacaktır.
Öncelikle Gerçek Hayat'ın yayınlandığı döneme iyi dikkat etmemiz gerekiyor. 28 Şubat post modern darbesi yapılalı 2 yıl olmuş. Ortalık toz duman. Göz gözü görmüyor. Pişmanlık, kırgınlık ve kızgınlıktan oluşan ruh durumunun ele geçirdiği bünyeler, iç hesaplaşma halinde. Mahalleyi terk eden, kral sanıyor kendini. Kimse bir başkasının hesabını verme niyetinde değil. Tüm kazanımlar bit pazarına düşmüş, haraç mezat elden çıkarılıyor. Herkes suçu bir ötekine atıyor. Günah keçisi aranıyor, bulunuyor ve kıyasıya yükleniyor üzerine ne var ne yoksa... Yepyeni kanaat önderleri arz-ı endam ediyor bizim sayfalara, bizden gazetelere... İşte tam da böyle bir zamanda; "Gerçeğe sadakat şerefimizdir" diyor birileri. "Bu toprakların çocuğuyuz ve söyleyecek sözümüz var" diyor. "Gerçek Hayat, ülkesinin bugününü içine sindiremeyen ve insanından ümidini kesmeyen bir grup insanın, ortaya koymaya hazırlandığı derginin ismidir. Ama Gerçek Hayat, bundan daha çok, korumakta kararlı olduğumuz bir yaşama heyecanının ve insaniyet aşkının tezahürüdür. Biliyoruz ki; "biz" sanılandan ve söylenenden daha fazlasıyız. Kafalarımızda ve yüreklerimizde taşıdığımız değerler, birkaç küçük badire ile vazgeçilemeyecek kıymette ve asalettedir. Yılgınlığa düşüp yolumuzu şaşıracak, bulduğumuz cevheri havaya savuracak ve varlık sebeplerimizi unutacak değiliz. Kendimiz gibi olmaktan asla utanmıyor ve başımıza gelenlerden iman ettiğimiz eksiksiz gerçeği sorumlu tutmuyoruz. Her karanlığı yıkayacak kudretteki o menbaya, bütün varlığımızla inanmaya kararlılıkla devam ediyoruz..." diyor birileri. Bu satırlar, dergi çıkmadan bir kaç hafta önce müstakbel okura tebliğ edilmiş, Hakan Albayrak, Gökhan Özcan imzalı bir mektuptan alıntı. Zor zamanda söylenen sözler bunlar. Kolay değil bu cümleleri kurmak. Ağır bir yenilgiye uğrayıp, çil yavrusu gibi dağılmış bir orduyu ayağa kaldırmaya, son dakikaya 5–0 yenik giren bir takımı coşturmaya azmetmiş birileri kuruyor bu cümleleri. Gerçek Hayat dergisi, işte bu cümlelerle, bu dualarla yayın hayatına başlıyordu.
Gerçek Hayat dergisinin en dikkat çekici yanı; cesur bir dil kullanması ve olaylara muhalif bir bakış açısı ile yaklaşmasıydı. Derginin ilk sayısı incelendiğinde, mesele daha net anlaşıyor. 1. sayının kapak dosyası Filistin'e ayrılmış ve kapakta "Filistin'de şafak söküyor" cümlesi, manşete taşınmış. İçeride de, Suriyeli entelektüel Cevdet Said ile yapılmış bir söyleşi yer alıyor. Bu, derginin çizgisini, düşünce yapısını ve duasını ele veriyor aslında. Türkiye'de bir dergi, Filistin'i selamlayarak yayınlanmaya başlıyor. Bu önemsenmesi gereken bir tavır. Bu tavrın içerisinde; Misak-ı Milli sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğine dair bir gönderme, katıksız bir ümmet vurgusu ve İttihad-ı İslam düşüncesinin en saf hali gizli. Hakan Albayrak'ın ilk kitaplarından birinin isminin "Halifesiz Günler" olması, basit bir tesadüf olmasa gerek. O kitabı okuyanlar daha iyi bilir ki; Albayrak'ın derdi; ümmettir, ümmetin derdidir. İstanbul'dan çıkar Harlem'e uğrar, Saraybosna'da soluklanır, hemen ardından Tahran'a geçersiniz. Dur durak bilmeyen bir atar damar gizlidir Albayrak'ın yazılarında. Ve haliyle, Gerçek Hayat da, onun cesur izlerini taşır. Hakan Arslanbenzer yönetiminde çıkan iki aylık edebiyat dergisi Atlılar'da yer alan bir Gerçek Hayat reklâmı, işaret ettiği nokta itibariyle ilginçtir. Reklâm metni aynen şöyledir; "Gerçek Hayat, okuyun. Her Cuma günü çıkan efsanevi siyahî boksör Gerçek Hayat'ı Hakan Albayrak ve Gökhan Özcan çalıştırıyor..." Şüphesiz ki; Albayrak'ın lider kişiliği ve Allah vergisi çekim gücü nedeniyle, etrafında çok sayıda isim kenetlenmiştir. Basit bir haber dergisinden ziyade, derinlikli bir yorum dergisidir. Bu sebeple, bir kadro dergisidir Gerçek Hayat. Bu yapısını da, 9 yıl boyunca korumayı bilmiştir. Şüphesiz ki; bu 9 yıl, önemsenmesi gereken bir niceliktir. Türkiye'de, süreli yayınların, bir heyecan başlayıp, sonra hazin bir şekilde kapandığına çok şahit olmuşuzdur. Hele hele, bahsi geçen, haftalık bir dergi ise, o zaman bu 10 yılın, iki kere önemsenmesi ve takdir edilmesi gerekir. Dergi etrafında kenetlenmiş kadronun haricinde, düşünce dünyamızın birçok ismi de, aralıklarla ve farklı zamanlarda Gerçek Hayat’ta yazdı. Yazar kadrosuyla da Gerçek Hayat, okuruna, farklı isimlerde çeşitlilik sunan bir dergi oldu. En başta İsmet Özel'i saymalıyız. Birçoğu, Özel'in ilk sayıdan itibaren dergide yer aldığını zanneder. Fakat öyle değil. İsmet Özel, derginin savunduğu değerler, cesur çıkışları ve muhalif dilinin oluşturduğu auranın etkisiyle burada yazmaya başlar ve uzun süre, "Cuma Mektupları" başlığı altında okuruna seslenir. Benim kanaatimce bu dönem, Gerçek Hayat'ın kelimenin tüm anlamıyla "zirve" yaptığı bir dönemdir. Dergi, İsmet Özel'in de katkısıyla, kendini entelektüel camiaya kabul ettirir. İsmet Özel, dergide sadece yazmaz, kendisiyle yapılan oylumlu röportajlarla da, düşüncelerinden istifade edilir. Hemen ardından; "Toparlanın. Gitmiyoruz!" konferansları gelir. İsmet Özel, birçok şehirde geniş kitlelere seslenir. Konferansın giriş bileti ise; Gerçek Hayat dergisidir. İsmet Özel ve Gerçek Hayat işbirliği ile yapılan bu etkinlikler, Türkiye'de bir ilk olur. Özel'in, İstiklal Marşı Derneği kurma fikri de, kanaatimce bu zaman dilimi içerisinde oluşmuştur. Özel'in haricinde, Hayrettin Karaman, Ulvi Alacakaptan, Ahmet Çiğdem, Nuray Mert, Fatih Okumuş, Cihan Aktaş, Nasuhi Güngör, Mehmet Bekaroğlu, Ümit Aktaş, Ali Gümüş ve Yusuf Kaplan gibi entelektüeller de, dergide düzenli olarak yazdılar. Bosna Hersek'in eskimez Milli Marşı'nın yazarı Cemaleddin Ladiç de, bir dönem Gerçek Hayat'ta yazdı. Derginin, entelektüel camiada itibar sahibi olmasında; partiler, cemaatler, dernekler ve kurumlar üstü bağımsız yapısının etkisi büyüktür. Goygoyculuğa, hizipçiliğe, grupçuluğa ve bağnazlığa pirim vermeyen duruşu, her kesimden takdir görmüş ve adı, her daim saygı ile anılır olmuştur.
Gerçek Hayat, haftalık dosya ve soruşturma haberciliği ile, sorunların göz önüne gelmesi ve çözümü yolunda adımlar atılması için yeni bir medya dili kullandı. Soruna vurgu yapan, sorunu önemseyen ve çözüm konusunda görüş alınan kişilerle, olaya farklı bakış açısı sağlayan bir yayın organı oldu. Gerçek Hayat'tan bahsedilirken asıl üzerinde durulması gereken konu; ülkemizde Ümmet bilincinin gelişmesi yolunda sarf ettiği çabadır. Dergi, İttihad-ı İslam fikrinin bu topraklarda neşv-ü neva bulmasına özel önem göstermektedir. Bilge Kral Alija İzzetbegoviç, Şeyh Ahmet Yasin, Abdurrahman Tenvira, Cevdet Said, Malcolm X, Muhammed Ali ve daha birçok Müslüman şahsiyet, Gerçek Hayat'ta özel bir ihtimam ile yer aldı. Dergi, İslam Dünyası'ndan haberlere her hafta özel olarak 2 sayfasını ayırdı. "İslam Dünyası" başlıklı sayfanın, derginin ilk sayılarından günümüze kadar aralıksız devam ede gelmesi bunun en basit bir göstergesidir. Sayfanın editörlüğünü önce Ahmet Emin Dağ, şimdilerde de, Âdem Özköse yapıyor. Özköse'nin, muhtedi yabancılarla (taze Müslümanlarla) yaptığı röportajlar da, İslam kardeşliği açısından, takdire şayan bir çalışma.
10 yıllık süre zarfında, Gerçek Hayat'tan birçok yazar geldi geçti. Fakat, dergiden ayrılan 3 isim, okurun gönlünde, derin bir sızı olarak kaldı. Gökhan Özcan, Murat Zelan ve Murat Menteş... İlk sayıdan itibaren dergide yer alan bu 3 isim, hemen hemen aynı tarihler içinde okurlarına veda etti. Hiç kuşku yok ki; ismi Gerçek Hayat ile özdeşleşen ve 4 yıl boyunca derginin yazı işleri müdürlüğünü ifa eden Murat Menteş'in dergiden ayrılması, okur açısından kabullenilmesi zor bir karar oldu. Menteş, okurun gözünde dergide ayrı bir yerde konumlanmakta idi. Genç bir şair ve yazar olarak; kıvrak zekâsı ve kelime oyunları ile Gerçek Hayat için bambaşka bir isimdi. Şüphesiz ki Gerçek Hayat da, Menteş için ayrı bir anlam ifade ediyordu. "Gerçek Hayat, bizim için bir yuva, sığınak, yerine göre bir oyun alanı, bir battaniye, bahçe, meydan, cami, bir uzay istasyonu oldu. Burada doğduk, hafiften pişer gibi olduk. Tam anlamıyla acı tatlı günlerimiz oldu. Vay canına…" bu satırlar, Menteş'in dergideki veda yazısından...
Menteş'in zamansız vedasıyla kısa bir bocalama dönemi geçiren dergi, zaman içerisinde kadrosuna yeni isimlerin katılması ile yoluna ara vermeden devam ediyor. Her zaman olduğu gibi Hakan Albayrak ve ardından, Suavi Kemal Yazgıç, Mevlana İdris Zengin, Sibel Eraslan, Nihat Nasır, Mustafa Özcan, Gültekin Avcı, Neşe Kutlutaş, İhsan Eliaçık, Ahmet Zeki Gayberi, Asım Gültekin, Reşat Petek, İbrahim Paşalı, Yusuf Armağan ve genç bir isim, Fatih Mutlu'dan oluşan yazar kadrosu ile aradan geçen yıllara inat, ağırlığını hala aynı şiddette hissettiriyor. 10 Yıl boyunca "bizim mahalleden" hemen herkesin bu dergide yazmasına karşın, bir isim var ki, okurun tüm arzusuna rağmen, Gerçek Hayat yazarı olarak anılamadı... Kekeme Çocuklar Korosu'ndan Tarık Tufan... Kim bilir, belki o da, yazacağı vakti bekliyordur... Faruk Yücel'in dergiye katılımı ve yazı işleri müdürlüğü görevini ifa etmesi, Ümmühan Atak ve Gülcan Tezcan'ın azimli çalışmaları da, Gerçek Hayat açısından sevindirici bir gelişme. Bir başka sevindirici gelişme var ki ona da değinmeden edemeyeceğim: Korsan Hayat. Derginin orta sayfasını ele geçiren korsanlar; keskin eleştiriler, zeki göndermeler ve acımasız özeleştirilerle, Gerçek Hayat'a yeni bir heyecan getirdiler.
Gerçek Hayat'ın ilk yayınlandığı zamanı hatırlıyorum da; dergiyi eline alan birçok kişinin yorumu; "çok güzel ve gerekli bir dergi" diye başlıyor, "fazla uzun sürmez bu macera" diye nihayete eriyordu. Karamsarların değil, her daim umudunu diri tutanların duası kabul oldu; macera; 400 küsur haftadır devam ediyor. Maceraya sahip çıkan Levent Gültekin, Türker Saltabaş ve Ali Adakoğlu'na en derin saygılarımızla...

Hiç yorum yok: