Türkiye, 28 Şubat Cuma
günü yeni bir gazete ile tanıştı. “Haftalık Gazete” ismindeki bu yeni gazete,
adından da anlaşılacağı üzere, haftalık olarak okurla buluşuyor. Gazetenin son
sayfasında yer alan künyeye baktığımızda sahibinin gazeteci İsmet Berkan
olduğunu görüyoruz. Yazı işleri müdürleri olarak Hakan Çelenk, Elif Tanrıyar ve
Metin Öztürk isimleri göze çarpıyor. Bu yazıyı kalem aldığımda gazetenin 4.
sayısı yeni yayımlanmıştı. İlk üç sayısını bayiden alıp, sayfa sayfa
inceledikten sonra üzerine bir şeyler söylemeyi uygun buldum. Amacım, gazeteyi
profesyonel bir gözle inceleyip, görüşlerimi detaylı bir şekilde paylaşmak. Siz
de yazının muhtevasını merak ediyorsanız, okumaya devam edebilirsiniz.
Gazeteler, genel olarak
günlük olarak yayımlanan, en eski ve en yaygın kitle iletişim aracıdır.
Kendinden sonra gelen diğer tüm kitle iletişim araçlarından farklı olarak, daha
fazla emek verilerek ortaya çıkan ve aynı emeği okumak için de isteyen bir araçtır.
Yüzyıllardır bu minval üzere yayımlanan gazeteler, ne yazık ki internetin
hayatımızın her alanına nüfuz etmesiyle, bugünlerde yok olma tehlikesi altında
yaşam savaşı veriyor. Artık yeni nesil, sabahları bayiye gidip o günün
gazetesini almak ve gün içerisinde bir yerde oturup yavaş yavaş okumayı
istemiyor. Okuma konusundaki isteksizlikleri neticesinde bunu benimsemiş
görünmüyorlar. Haber almak, köşe yazarı okumak özellikle yeni nesil için
internet ve sosyal medya üzerinden yapılan bir “tık” olarak kabul görüyor. Tüm
dünya genelinde tirajlar düşüyor, gazeteler küçülüyor hatta kapanıyor. Basılı
gazete görmek, her geçen yıl daha da zorlaşacağa benziyor. Artık gazeteciler,
yazarlar, düşünürler, televizyoncular bir araya gelip internet üzerinden yayın
yapan siteler ya da youtube kanalları kuruyorlar. Akış, uzun zamandır dijital
medyaya doğru seyrediyor.
Haftalık Gazete'nin 28 Şubat 2020 tarihinde yayımlanan ilk sayısı. |
Haftalık Gazete, işte bu
şartlar altında basılı olarak çıkmaya karar vererek, akışın tersine doğru
gitmek gibi cesur bir seçim yapıyor. İlk sayının birinci sayfasında “Neden
Haftalık Gazete” başlıklı yazıda buna dikkat çeken satırlar yer alıyor: “Sosyal
medya çağında 280 karakteri aşmayan ‘bilgi’ yağmuru altında yaşıyoruz. Önemli
bir kısmı ya düpedüz yalan ya da yönlendirme amaçlı bu bilgi yağmuru altında
ihtiyacımız gerçekten önemli olan konularda daha derinlemesine bilgiye sahip
olmak…”
Gazete, kendisini,
Türkiye’nin kutuplaşmış siyasi ortamında farklı bir ses olarak
konumlandıracağını, yandaş ya da muhalif olarak adlandırılanların tarafında
değil, kendine has bir yayın anlayışıyla hareket edeceğini vurguluyor.
Manifesto baştan aşağı bu vurgularla dolu: “Haftalık Gazete’de, sağlıklı, ayağı
yere basan, serinkanlılıktan ve hakikatten hareket eden analiz boşluğunu
doldurmaya talibiz. Herhangi bir görüşün bayraktarlığını yapmayacak, hakikat
her neyse onu anlatmaya çalışacağız. Amaç, okuyucuda oluşan bilgi açlığını ve
bilgiye dayalı analiz açlığını gidermek…”
Kutuplaşmanın eksik
olmadığı ülkemizde, bu ayrışmanın net olarak görüldüğü mecra doğal olarak
medya. Tek amaç, bu medya muharebesinde karşı tarafa verebileceğin en büyük
zararı vermek ve kendi tarafını da en az zararla bu muhabereden çıkarmak. Bu
hengameye kapılmak istemeyen, bu kör dövüşünde taraf olarak yer almayı kabul
etmeyen, her iki tarafın da önemli seslerine kulak vermeyi amaçlayan, bu ülkenin
hep birlikte yan yana olursak kalkınacağına inanan, küçük ama önemli bir
azınlığın da olduğu uzun zamandır hep göz ardı ediliyor. Yeni gazete, bu
durumun varlığını kabul ediyor ve çıkış amacını biraz da buna dayandırmak
istiyor: “Görünüşünden, içeriğine ve yazı üslubuna kadar her şeyiyle,
bağırmayan, yüksek sesle konuşmayan bir yayın organı tasarlandı. Şehirli,
eğitimli, dünyayı takip etme çabasındaki insanlar, kendi kimliklerini
bulacakları ve merak ettikleri konularda meraklarını giderebilecekleri bir
medyaya sahip değiller. Haftalık Gazete, tam olarak bunu yapacak; çölleşen bir
ortamda bir çeşit vaha olmaya çalışacak…”
Yazı işleri müdürlerinden
Hakan Çelenk de, gazetenin yayımlanmasında bir gün önce T24.com.tr’ye verdiği
röportajda, bunu biraz daha açıyor, gazeteyi daha somut bir şekilde anlatıyor: “İçeriği
bağırmadan sunmak diye bir düsturumuz var. Olayları ve olguları somut verilerle
derli toplu anlatma hedefimiz var. ‘Anlatmak’, yazı işlerinde konu tartışırken
en fazla başvurduğumuz sözcük. Klasik gazetelerdeki gibi bir manşetimiz bile
çoğunlukla olmayacak. Birinci sayfadan spot değil yazı giriyor, iç sayfalarda
da spot yerine uzun başlıkları tercih ediyoruz. En baştan okurun uzun yazı
okuma kapasitesi olmadığını varsayarak icat edilmiş sayfa yapım tarzlarının
hiçbirini bizde göremeyeceksiniz. Tüm gazetenin harfleri tek bir fonttan
ibaret. Mizanpaj haber içeriğiyle uyumlu şekilde sakinlik üzerine kurulu.
Çizgilerle ayrılmış haber kümeleri yerine bol boşluklu. Cici bici renkli
sayfalar göremeyeceksiniz. Okumayı sevenlere hitap edeceğiz. Sade bir dille
yazacağız. Ne düşünmesi gerektiğini okura sunumda dikte etmeyeceğiz…”
Tüm bu anlatılanlardan
Haftalık Gazete’nin, hedef kitlesini bilinçli bir şekilde belirlemiş ve o
kitleye özel olarak hazırlanmış bir yayın organı olmayı amaçladığını anlıyoruz.
Peki, şimdiye kadar dört sayısı yayımlanan gazeteyi incelediğimizde, bu hedefe
ne kadar yaklaştıklarını görüyoruz? Ülkemizde hali hazırda ulusal çapta
yayımlanan iki haftalık gazete var. İkisi de ilginç bir şekilde bu topraklarda
yaşayan azınlıklar tarafından çıkarılıyor. Ermeni vatandaşlarımızın Agos’u ve
Yahudi vatandaşlarımızın Şalom’u… Daha önceleri çeşitli denemelerin olduğunu,
kısa süreli de olsa birçok haftalık gazetenin yayımlandığını biliyoruz.
Bunların arasında Gazete Pazar, kısa süreli yayım hayatına rağmen, hedef
kitlesi ve içeriğiyle hâlâ özlemle anılanlar arasında yer alıyor. Şehirli,
eğitimli, kültürlü, entelektüel bir okur kitlesine hitap etme amacındaki bu
gazete, zengin yazar kadrosu ve dolu içeriğiyle Türk basın tarihindeki müstesna
yerini aldı. Haftalık Gazete’yi de biraz da bu hasret sebebiyle Gazete Pazar’a
benzetenler çıktı. Dünyada ise haftalık gazete denilince ilk olarak Almanların
meşhur Die Zeit’i gelir akıllara. Yüz sayfayı aşan yoğunluğu, harika tasarımı
ve tüm dünyada kabul gören saygınlığıyla her gazete sahibinin/ çalışanının/
okurunun iştahını kabartan Die Zeit, haftalık gazetenin nasıl çıkması gerektiği
konusunda çıtayı epey yükseltmiştir. Bakalım, Haftalık Gazete, bu çıtanın
neresinde yer alıyor?
Öncelikle, 20 sayfa
olarak yayımlanan Haftalık Gazete’yi elimize aldığımızda tasarım/ mizanpaj/
görsellik konusunda ülkemizdeki diğer gazetelerden farklılık ve farkındalık
isteği içerisinde olduğunu hemen anlıyoruz. Aydınlık ve ferah tasarımı,
boyasız/ renksiz sayfaları, görseli yerinde ve kararında kullanma isteği ile
dikkat çekiyor. Gazetenin bu konudaki çabasını takdir edelim. Ama ne yazık ki
övgümüzü devam ettirmek istememize rağmen bir şeyler bizi engelliyor. Şeytan
ayrıntıda gizlidir sözüne göndermede bulunarak “tasarım ayrıntıda gizlidir”
diyerek gazetenin sayfalarını incelemeye başladığımızda Die Zeit’in simgelediği
haftalık gazete çıtasının bir hayli altında kaldığını müşahede ediyoruz.
Haftalık Gazete'nin ilk 3 sayısı. |
Öncelikle gazete bir ekip
işidir. Ekibinizin kimlerden oluştuğunu, amacınızın ne olduğunu, daha çıkmaya
başlamadan önce potansiyel okurlarınıza anlatmak zorundasınız. Ancak Haftalık
Gazete’de en büyük eksiklik, gazetenin kurucu ekibi, yazar kadrosu, yazı ve
haber anlamında destek verenleri kim belli değil. Künyede sahibi olarak geçen
gazeteci İsmet Berkan’ın gazetenin çıkış amacı, yayın politikası, içerikteki
hassasiyeti konusunda şimdiye kadar hiçbir şey söylememiş olması, telafisi
olmayan hatalardan. Daha öncesinde Radikal gazetesi yayın yönetmenliği de yapan
bu çapta bir gazetecinin sahibi olduğu gazete konusunda suskunluğu tercih
etmesi ilginç bir durum. Gazetenin tek reklam videosunda buna dair bir izin de
olmaması, yine bir başka eksik nokta olarak önümüzde duruyor.
İkinci olarak bir
gazetenin en önemli sermayesi köşe yazarlarıdır. Okurlar çoğu zaman, köşe
yazarlarının kimlerden oluştuğuna bakarak bir gazeteyi alıp almamaya karar
verirler. İsim yapmış, alanında söz sahibi, tanınan/ bilinen/ sevilen/ takdir
edilen köşe yazarları her zaman gazete için büyük avantajdır. Haftalık
Gazete’ye baktığımızdaysa köşe yazarı kavramının hiç önemsenmediğini görüyoruz.
Gazetede köşe yazarı olarak kabul edeceğimiz sadece Selahattin Duman var. Onun
haricinde isimlerine rastladığımız -ki aralarında Osman Ulagay, Can Durukan,
Meral Tamer gibi önemli kalemler olmasına rağmen- kişilerin, köşe yazarı olarak
konumlanmadığını, daha çok, analiz yazısı kaleme alan muhabir gibi yer
aldıklarını görüyoruz. Bu tercih ne yazık ki gazetenin içerik olarak zayıf
görünmesine yol açmakta, çıkış manifestosunda dile getirilen amaca hizmet
etmemekte. Haftalık yayımlanan iddialı bir gazetenin köşe yazarları konusunda
daha hassas, dikkatli, seçici ve zengin olması gerektiği herkesin malumudur. Eğer
böyle bir zenginliğiniz yoksa iddianızın altı boş demektir.
Sayfaları çevirdikçe,
gözümüze birçok eksiklik takılıyor ki tasarım açısından dikkati çeken en büyük
eksiklik, sayfa isimlerinin olmaması. Gazetelerde görmeye alıştığımız gündem,
kültür-sanat, ekonomi, dış haberler, spor, magazin ve benzeri tarzda isimler,
en başta okur açısından gazetenin derli toplu görünmesini sağlar hem de gazete
çalışanlarının ürünlerinin/ emeklerinin daha ön planda olmasına yarar. Ama
isimsiz sayfalar çok amatörce duruyor ve gazetenin karışık, düzensiz ve
gelişigüzel hazırlandığı gibi bir algıya yol açıyor.
Çizgiler… Hayatımızı
düzene sokan estetik açıdan işlevsel güzel çizgiler… Çizgisiz bir sayfanın neye
benzediğini ve neden olmaması gerektiğini Haftalık Gazete sayesinde yeniden bir
kez daha görmüş olduk. Gazete, resmen çizgiye inat çıkıyor gibi. Ne birinci
sayfa da ne de diğer sayfalarda bir santimetre dahi olsa çizgi kullanılmamış.
Bilinçli bir tercih olduğunu anlıyoruz ama ne yazık ki bu tercih de başta
estetik sebeplerden dolayı yanlış bir seçim olmuş. Günümüz modern tasarım
anlayışında çizgi, gazetelerin estetik, güzel ve modern görünmelerini sağlayan
en önemli araçların başında geliyor. Hele de bunun uzman/ usta ellerden
çıkması, gazeteyi daha da çekici hale getiriyor. Bu konuda Avrupa’nın önde
gelen referans gazeteleri incelendiğinde durum daha net anlaşılacaktır. Gazete
tasarımı konusunda Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Batı basınının bugün
geldiği nokta, bir gazetenin nasıl olması gerektiğini en net haliyle
gösteriyor. Dünya çapında 500'ün üzerinde gazetenin danışmanlığını yapan gazete
tasarım gurusu Mario Garcia’dan fikir almak, günümüz medya ortamında çok da
lüks olmasa gerek.
Çizgi deyince gazetenin
sayfalarında kullandığı fonta da değinmek gerekiyor. Font seçimini ve punto
büyüklüğünü kim yaptıysa ona seslenmek istiyorum: Lütfen yol yakınken bu
sevdadan vazgeç! Bu font ve punto büyüklüğü hiç olmamış. Belirlediğiniz hedef
kitlenize uygun, gazetenizi daha ciddi gösterecek, modern ve keskin bir fonta
ve puntonuzu biraz daha küçültmeye ihtiyacınız var. Lütfen bunu es geçmeyin…
Gelelim gazetenin
fiyatına… İlk sayıyı almak için bayiye gittiğimde aklımda 5 lira gibi bir rakam
vardı ama 10 lirayı görünce epey şaşırdım. Demek ki içerik anlamında
kendilerine güvenleri tam diye yorumladım. Gelin bu konuda da Die Zeit’e bakalım
yine. Yüz sayfalık gazetenin fiyatı 5.50 Euro. Türk parası ile şu kadar oluyor
demenin bir anlamı yok. Haftalık bir gazetenin ülkemizdeki fiyatının da 5 lira
civarında olması gerektiğini gösteriyor. Yok, eğer fiyatınızı 10 lira
yaptıysanız içeriğinizin bu paraya değmesi gerekiyor. Küresel bir köye dönen
dünyamızda, içeriğinizi paha biçilemez halde sunmak istiyorsanız, okurlarınıza,
hiçbir yerde okuyamayacağı, internette bulamayacağı, seçkin içerikler
sunmalısınız. Dünyayı, ekonomiyi, sporu, kültürü, teknolojiyi, bilimi, modayı,
siyaseti gerçekten seçkin isimler bularak onlara yorumlatmalısınız. Örneğin, Yuval
Noah Harari, Daren Acamoğlu, Robert Fisk, Orhan Pamuk, Slavoj Zizek, Serdar
Kuzuloğlu gibi isimler sayfalarınızda sadece Haftalık Gazete’ye özel yazılar
kaleme alırsa, okurunuz size verdiği paranın karşılığını alıyor demektir. Günümüzde
bilginin ham olarak satılması değil, o bilginin zengin ve müstesna bir şekilde
yorumlanması sizi rakiplerinizden farklı bir konuma koyuyor. İçerikten devam edersek
eğer; internette bir tıkla bulacağım bilgilerle sayfalarınızı doldurmayın.
Ekibinizi daha detaylı, daha niş, daha spesifik yazılar kaleme almaları
konusunda yüreklendirin. Ciddi edebiyat nişanesi olacak tefrikaların
yayımlandığı, gündemi yorumlayan kaliteli karikatürlerin olduğu, entelektüel
meraklara hitap eden kare bulmaca benzeri sabit köşeler oluşturun. Gazete,
biraz da okurda tiryakilik yaratan böyle daimi köşeler demektir.
Eleştirinin kısası
makbuldür diyerek, sözlerimi burada bitirirken, iflah olmaz bir basılı gazete
sevdalısı ve sıkı bir gazete okuru olarak; Haftalık Gazete’nin uzun ömürlü
olmasını temenni ediyorum… On saniyelik reklam filminde vurgulandığı gibi bu
sesi seviyorum ve o sesin hayatımdan hiç çıkmamasını diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder