21 Mart 2020 Cumartesi

Haftalık Gazete


Türkiye, 28 Şubat Cuma günü yeni bir gazete ile tanıştı. “Haftalık Gazete” ismindeki bu yeni gazete, adından da anlaşılacağı üzere, haftalık olarak okurla buluşuyor. Gazetenin son sayfasında yer alan künyeye baktığımızda sahibinin gazeteci İsmet Berkan olduğunu görüyoruz. Yazı işleri müdürleri olarak Hakan Çelenk, Elif Tanrıyar ve Metin Öztürk isimleri göze çarpıyor. Bu yazıyı kalem aldığımda gazetenin 4. sayısı yeni yayımlanmıştı. İlk üç sayısını bayiden alıp, sayfa sayfa inceledikten sonra üzerine bir şeyler söylemeyi uygun buldum. Amacım, gazeteyi profesyonel bir gözle inceleyip, görüşlerimi detaylı bir şekilde paylaşmak. Siz de yazının muhtevasını merak ediyorsanız, okumaya devam edebilirsiniz.

Gazeteler, genel olarak günlük olarak yayımlanan, en eski ve en yaygın kitle iletişim aracıdır. Kendinden sonra gelen diğer tüm kitle iletişim araçlarından farklı olarak, daha fazla emek verilerek ortaya çıkan ve aynı emeği okumak için de isteyen bir araçtır. Yüzyıllardır bu minval üzere yayımlanan gazeteler, ne yazık ki internetin hayatımızın her alanına nüfuz etmesiyle, bugünlerde yok olma tehlikesi altında yaşam savaşı veriyor. Artık yeni nesil, sabahları bayiye gidip o günün gazetesini almak ve gün içerisinde bir yerde oturup yavaş yavaş okumayı istemiyor. Okuma konusundaki isteksizlikleri neticesinde bunu benimsemiş görünmüyorlar. Haber almak, köşe yazarı okumak özellikle yeni nesil için internet ve sosyal medya üzerinden yapılan bir “tık” olarak kabul görüyor. Tüm dünya genelinde tirajlar düşüyor, gazeteler küçülüyor hatta kapanıyor. Basılı gazete görmek, her geçen yıl daha da zorlaşacağa benziyor. Artık gazeteciler, yazarlar, düşünürler, televizyoncular bir araya gelip internet üzerinden yayın yapan siteler ya da youtube kanalları kuruyorlar. Akış, uzun zamandır dijital medyaya doğru seyrediyor.

Haftalık Gazete'nin 28 Şubat 2020 tarihinde yayımlanan ilk sayısı. 

Haftalık Gazete, işte bu şartlar altında basılı olarak çıkmaya karar vererek, akışın tersine doğru gitmek gibi cesur bir seçim yapıyor. İlk sayının birinci sayfasında “Neden Haftalık Gazete” başlıklı yazıda buna dikkat çeken satırlar yer alıyor: “Sosyal medya çağında 280 karakteri aşmayan ‘bilgi’ yağmuru altında yaşıyoruz. Önemli bir kısmı ya düpedüz yalan ya da yönlendirme amaçlı bu bilgi yağmuru altında ihtiyacımız gerçekten önemli olan konularda daha derinlemesine bilgiye sahip olmak…”

Gazete, kendisini, Türkiye’nin kutuplaşmış siyasi ortamında farklı bir ses olarak konumlandıracağını, yandaş ya da muhalif olarak adlandırılanların tarafında değil, kendine has bir yayın anlayışıyla hareket edeceğini vurguluyor. Manifesto baştan aşağı bu vurgularla dolu: “Haftalık Gazete’de, sağlıklı, ayağı yere basan, serinkanlılıktan ve hakikatten hareket eden analiz boşluğunu doldurmaya talibiz. Herhangi bir görüşün bayraktarlığını yapmayacak, hakikat her neyse onu anlatmaya çalışacağız. Amaç, okuyucuda oluşan bilgi açlığını ve bilgiye dayalı analiz açlığını gidermek…”
Kutuplaşmanın eksik olmadığı ülkemizde, bu ayrışmanın net olarak görüldüğü mecra doğal olarak medya. Tek amaç, bu medya muharebesinde karşı tarafa verebileceğin en büyük zararı vermek ve kendi tarafını da en az zararla bu muhabereden çıkarmak. Bu hengameye kapılmak istemeyen, bu kör dövüşünde taraf olarak yer almayı kabul etmeyen, her iki tarafın da önemli seslerine kulak vermeyi amaçlayan, bu ülkenin hep birlikte yan yana olursak kalkınacağına inanan, küçük ama önemli bir azınlığın da olduğu uzun zamandır hep göz ardı ediliyor. Yeni gazete, bu durumun varlığını kabul ediyor ve çıkış amacını biraz da buna dayandırmak istiyor: “Görünüşünden, içeriğine ve yazı üslubuna kadar her şeyiyle, bağırmayan, yüksek sesle konuşmayan bir yayın organı tasarlandı. Şehirli, eğitimli, dünyayı takip etme çabasındaki insanlar, kendi kimliklerini bulacakları ve merak ettikleri konularda meraklarını giderebilecekleri bir medyaya sahip değiller. Haftalık Gazete, tam olarak bunu yapacak; çölleşen bir ortamda bir çeşit vaha olmaya çalışacak…”

Yazı işleri müdürlerinden Hakan Çelenk de, gazetenin yayımlanmasında bir gün önce T24.com.tr’ye verdiği röportajda, bunu biraz daha açıyor, gazeteyi daha somut bir şekilde anlatıyor: “İçeriği bağırmadan sunmak diye bir düsturumuz var. Olayları ve olguları somut verilerle derli toplu anlatma hedefimiz var. ‘Anlatmak’, yazı işlerinde konu tartışırken en fazla başvurduğumuz sözcük. Klasik gazetelerdeki gibi bir manşetimiz bile çoğunlukla olmayacak. Birinci sayfadan spot değil yazı giriyor, iç sayfalarda da spot yerine uzun başlıkları tercih ediyoruz. En baştan okurun uzun yazı okuma kapasitesi olmadığını varsayarak icat edilmiş sayfa yapım tarzlarının hiçbirini bizde göremeyeceksiniz. Tüm gazetenin harfleri tek bir fonttan ibaret. Mizanpaj haber içeriğiyle uyumlu şekilde sakinlik üzerine kurulu. Çizgilerle ayrılmış haber kümeleri yerine bol boşluklu. Cici bici renkli sayfalar göremeyeceksiniz. Okumayı sevenlere hitap edeceğiz. Sade bir dille yazacağız. Ne düşünmesi gerektiğini okura sunumda dikte etmeyeceğiz…”

Tüm bu anlatılanlardan Haftalık Gazete’nin, hedef kitlesini bilinçli bir şekilde belirlemiş ve o kitleye özel olarak hazırlanmış bir yayın organı olmayı amaçladığını anlıyoruz. Peki, şimdiye kadar dört sayısı yayımlanan gazeteyi incelediğimizde, bu hedefe ne kadar yaklaştıklarını görüyoruz? Ülkemizde hali hazırda ulusal çapta yayımlanan iki haftalık gazete var. İkisi de ilginç bir şekilde bu topraklarda yaşayan azınlıklar tarafından çıkarılıyor. Ermeni vatandaşlarımızın Agos’u ve Yahudi vatandaşlarımızın Şalom’u… Daha önceleri çeşitli denemelerin olduğunu, kısa süreli de olsa birçok haftalık gazetenin yayımlandığını biliyoruz. Bunların arasında Gazete Pazar, kısa süreli yayım hayatına rağmen, hedef kitlesi ve içeriğiyle hâlâ özlemle anılanlar arasında yer alıyor. Şehirli, eğitimli, kültürlü, entelektüel bir okur kitlesine hitap etme amacındaki bu gazete, zengin yazar kadrosu ve dolu içeriğiyle Türk basın tarihindeki müstesna yerini aldı. Haftalık Gazete’yi de biraz da bu hasret sebebiyle Gazete Pazar’a benzetenler çıktı. Dünyada ise haftalık gazete denilince ilk olarak Almanların meşhur Die Zeit’i gelir akıllara. Yüz sayfayı aşan yoğunluğu, harika tasarımı ve tüm dünyada kabul gören saygınlığıyla her gazete sahibinin/ çalışanının/ okurunun iştahını kabartan Die Zeit, haftalık gazetenin nasıl çıkması gerektiği konusunda çıtayı epey yükseltmiştir. Bakalım, Haftalık Gazete, bu çıtanın neresinde yer alıyor?

Öncelikle, 20 sayfa olarak yayımlanan Haftalık Gazete’yi elimize aldığımızda tasarım/ mizanpaj/ görsellik konusunda ülkemizdeki diğer gazetelerden farklılık ve farkındalık isteği içerisinde olduğunu hemen anlıyoruz. Aydınlık ve ferah tasarımı, boyasız/ renksiz sayfaları, görseli yerinde ve kararında kullanma isteği ile dikkat çekiyor. Gazetenin bu konudaki çabasını takdir edelim. Ama ne yazık ki övgümüzü devam ettirmek istememize rağmen bir şeyler bizi engelliyor. Şeytan ayrıntıda gizlidir sözüne göndermede bulunarak “tasarım ayrıntıda gizlidir” diyerek gazetenin sayfalarını incelemeye başladığımızda Die Zeit’in simgelediği haftalık gazete çıtasının bir hayli altında kaldığını müşahede ediyoruz.
Haftalık Gazete'nin ilk 3 sayısı.

Öncelikle gazete bir ekip işidir. Ekibinizin kimlerden oluştuğunu, amacınızın ne olduğunu, daha çıkmaya başlamadan önce potansiyel okurlarınıza anlatmak zorundasınız. Ancak Haftalık Gazete’de en büyük eksiklik, gazetenin kurucu ekibi, yazar kadrosu, yazı ve haber anlamında destek verenleri kim belli değil. Künyede sahibi olarak geçen gazeteci İsmet Berkan’ın gazetenin çıkış amacı, yayın politikası, içerikteki hassasiyeti konusunda şimdiye kadar hiçbir şey söylememiş olması, telafisi olmayan hatalardan. Daha öncesinde Radikal gazetesi yayın yönetmenliği de yapan bu çapta bir gazetecinin sahibi olduğu gazete konusunda suskunluğu tercih etmesi ilginç bir durum. Gazetenin tek reklam videosunda buna dair bir izin de olmaması, yine bir başka eksik nokta olarak önümüzde duruyor.

İkinci olarak bir gazetenin en önemli sermayesi köşe yazarlarıdır. Okurlar çoğu zaman, köşe yazarlarının kimlerden oluştuğuna bakarak bir gazeteyi alıp almamaya karar verirler. İsim yapmış, alanında söz sahibi, tanınan/ bilinen/ sevilen/ takdir edilen köşe yazarları her zaman gazete için büyük avantajdır. Haftalık Gazete’ye baktığımızdaysa köşe yazarı kavramının hiç önemsenmediğini görüyoruz. Gazetede köşe yazarı olarak kabul edeceğimiz sadece Selahattin Duman var. Onun haricinde isimlerine rastladığımız -ki aralarında Osman Ulagay, Can Durukan, Meral Tamer gibi önemli kalemler olmasına rağmen- kişilerin, köşe yazarı olarak konumlanmadığını, daha çok, analiz yazısı kaleme alan muhabir gibi yer aldıklarını görüyoruz. Bu tercih ne yazık ki gazetenin içerik olarak zayıf görünmesine yol açmakta, çıkış manifestosunda dile getirilen amaca hizmet etmemekte. Haftalık yayımlanan iddialı bir gazetenin köşe yazarları konusunda daha hassas, dikkatli, seçici ve zengin olması gerektiği herkesin malumudur. Eğer böyle bir zenginliğiniz yoksa iddianızın altı boş demektir.

Sayfaları çevirdikçe, gözümüze birçok eksiklik takılıyor ki tasarım açısından dikkati çeken en büyük eksiklik, sayfa isimlerinin olmaması. Gazetelerde görmeye alıştığımız gündem, kültür-sanat, ekonomi, dış haberler, spor, magazin ve benzeri tarzda isimler, en başta okur açısından gazetenin derli toplu görünmesini sağlar hem de gazete çalışanlarının ürünlerinin/ emeklerinin daha ön planda olmasına yarar. Ama isimsiz sayfalar çok amatörce duruyor ve gazetenin karışık, düzensiz ve gelişigüzel hazırlandığı gibi bir algıya yol açıyor.
Çizgiler… Hayatımızı düzene sokan estetik açıdan işlevsel güzel çizgiler… Çizgisiz bir sayfanın neye benzediğini ve neden olmaması gerektiğini Haftalık Gazete sayesinde yeniden bir kez daha görmüş olduk. Gazete, resmen çizgiye inat çıkıyor gibi. Ne birinci sayfa da ne de diğer sayfalarda bir santimetre dahi olsa çizgi kullanılmamış. Bilinçli bir tercih olduğunu anlıyoruz ama ne yazık ki bu tercih de başta estetik sebeplerden dolayı yanlış bir seçim olmuş. Günümüz modern tasarım anlayışında çizgi, gazetelerin estetik, güzel ve modern görünmelerini sağlayan en önemli araçların başında geliyor. Hele de bunun uzman/ usta ellerden çıkması, gazeteyi daha da çekici hale getiriyor. Bu konuda Avrupa’nın önde gelen referans gazeteleri incelendiğinde durum daha net anlaşılacaktır. Gazete tasarımı konusunda Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Batı basınının bugün geldiği nokta, bir gazetenin nasıl olması gerektiğini en net haliyle gösteriyor. Dünya çapında 500'ün üzerinde gazetenin danışmanlığını yapan gazete tasarım gurusu Mario Garcia’dan fikir almak, günümüz medya ortamında çok da lüks olmasa gerek.
Çizgi deyince gazetenin sayfalarında kullandığı fonta da değinmek gerekiyor. Font seçimini ve punto büyüklüğünü kim yaptıysa ona seslenmek istiyorum: Lütfen yol yakınken bu sevdadan vazgeç! Bu font ve punto büyüklüğü hiç olmamış. Belirlediğiniz hedef kitlenize uygun, gazetenizi daha ciddi gösterecek, modern ve keskin bir fonta ve puntonuzu biraz daha küçültmeye ihtiyacınız var. Lütfen bunu es geçmeyin…

Gelelim gazetenin fiyatına… İlk sayıyı almak için bayiye gittiğimde aklımda 5 lira gibi bir rakam vardı ama 10 lirayı görünce epey şaşırdım. Demek ki içerik anlamında kendilerine güvenleri tam diye yorumladım. Gelin bu konuda da Die Zeit’e bakalım yine. Yüz sayfalık gazetenin fiyatı 5.50 Euro. Türk parası ile şu kadar oluyor demenin bir anlamı yok. Haftalık bir gazetenin ülkemizdeki fiyatının da 5 lira civarında olması gerektiğini gösteriyor. Yok, eğer fiyatınızı 10 lira yaptıysanız içeriğinizin bu paraya değmesi gerekiyor. Küresel bir köye dönen dünyamızda, içeriğinizi paha biçilemez halde sunmak istiyorsanız, okurlarınıza, hiçbir yerde okuyamayacağı, internette bulamayacağı, seçkin içerikler sunmalısınız. Dünyayı, ekonomiyi, sporu, kültürü, teknolojiyi, bilimi, modayı, siyaseti gerçekten seçkin isimler bularak onlara yorumlatmalısınız. Örneğin, Yuval Noah Harari, Daren Acamoğlu, Robert Fisk, Orhan Pamuk, Slavoj Zizek, Serdar Kuzuloğlu gibi isimler sayfalarınızda sadece Haftalık Gazete’ye özel yazılar kaleme alırsa, okurunuz size verdiği paranın karşılığını alıyor demektir. Günümüzde bilginin ham olarak satılması değil, o bilginin zengin ve müstesna bir şekilde yorumlanması sizi rakiplerinizden farklı bir konuma koyuyor. İçerikten devam edersek eğer; internette bir tıkla bulacağım bilgilerle sayfalarınızı doldurmayın. Ekibinizi daha detaylı, daha niş, daha spesifik yazılar kaleme almaları konusunda yüreklendirin. Ciddi edebiyat nişanesi olacak tefrikaların yayımlandığı, gündemi yorumlayan kaliteli karikatürlerin olduğu, entelektüel meraklara hitap eden kare bulmaca benzeri sabit köşeler oluşturun. Gazete, biraz da okurda tiryakilik yaratan böyle daimi köşeler demektir.

Eleştirinin kısası makbuldür diyerek, sözlerimi burada bitirirken, iflah olmaz bir basılı gazete sevdalısı ve sıkı bir gazete okuru olarak; Haftalık Gazete’nin uzun ömürlü olmasını temenni ediyorum… On saniyelik reklam filminde vurgulandığı gibi bu sesi seviyorum ve o sesin hayatımdan hiç çıkmamasını diliyorum.


Hiç yorum yok: