Özgür Suriye Ordusu
askerlerinin bir haftadır gözüne uyku girmiyordu. Müjdeli haberi aldıkları
günden beri, heyecandan ne yapacaklarını bilmez bir halde geçiyordu saatler. O
büyük komutan, Bilge Kral Alija İzzetbegoviç, Halep’e gelecek ve Özgür Ordu’nun
vatanları için savaşan civanmert askerlerine hitaben bir konuşma yapacaktı.
Aldıkları bu haberden sonra tüm hazırlıklarını tamamlayan birlikler, nihayet
büyük komutanı hazırolda bekliyordu.
Bosna savaşından kalma haki
renk bir askeri üniforma, başında beyaz zambaklı beresi ve yüzünde tebessümü
ile göründü Alija İzzetbegoviç. Ağır adımlarla geldi. Özgür Ordu’dan çıt
çıkmıyordu. Uzaklardan gelen bomba sesleri de olmasa, Halep’te zaman durmuş
sanılırdı. Kendisi için hazırlanan platforma emin adımlarla çıktı koca komutan.
Yüzünü Özgür Ordu’nun aydınlık yüzlü savaşçılarına döndü ve Bosna savaşından
beri duyulmayan gür bir ses tonu ile “Esselamü Aleykum” dedi. Hep bir ağızdan
“Ve aleykum selam” diye aldı Özgür Ordu’nun savaşçıları, Bilge Kral’ın aziz
selamını...
Selamın ardından, tane tane
konuşmaya başladı. O Boşnakça konuşuyor, yanındaki bir asker söylediklerini
Arapça’ya tercüme ediyordu.
“Bismillahirrahmanirrahim.
Görüyorsunuz, Allah bizi zor bir imtihandan geçiriyor. İnsanlarımız
boğazlanıyor; kadınlarımız, çocuklarımız öldürülüyor; camilerimiz yıkılıyor ve
biz ne onları, ne de onların kadınlarını ve çocuklarını öldürmek istiyoruz.
Bunu yapmak istemiyoruz. Çünkü, bazı istisnalar olsa da, bu bizim tarzımız
değil.”
Savaşa ve cihada dair
tecrübelerini paylaşmak için buradaydı. Bosna ordusu gibi yokluklar içerisinde
sıfırdan meydana gelen Özgür Ordu’nun da, aynı dava uğruna savaştığına şahitlik
edip, İslam Birliği’ne olan inancını tazeledi ve Allah’a şükretti...
“Allah, Kur’an’da savaşmamızı
emrediyor. Ve bizler savaşmalıyız. Bu iki yıl boyunca, savaşmaksızın kurtuluşun
mümkün olmadığına kendimizi ikna ettik. Tüm hayat bir mücadeledir ve yalnızca
bu büyük gerçeği görenlerin hayatta kalma şansı vardır. Yüce Allah’a şükürler
olsun ki, bizler savaştık ve bugün, burada, sizlerle birlikte olmaktan onur
duyuyorum.”
Aramızda ayrı gayrı yok bizim.
Ben sizdenim siz bendensiniz diye geçirdi içinden. O yüzden sizden bahsederken
aslında kendimden, bizden bahsediyorum.
“İnsanların kendilerinden
bildikleri bir ordu olmak zorundayız. Böylece, yenilmez olacağız. Eğer
halkımızı kendi yanımıza çekebilirsek, bu dünyanın bütün şeytanları toplansalar
dahi bizimle savaşamazlar. Ayrıca, insanlardan şüphelenmek yerine onlara
inanın. Herkesin bir kusuru olabilir. Çok ciddi değişimlerin yaşandığı bir
zamandayız. Bir halkın başına böyle bir şey bin yılda bir gelir. Ne yiyeceğimiz
ne de cephanemiz var. Ancak yine de savaşacağız ve kazanacağız. Hepsi bu.
Halkımız iyi ve cesurdur.”
1993 yılında, kuşatma altındaki
Saraybosna’da, Bosna ordusuna yaptığı konuşma geldi hatırına. Şehadete duyulan
istek; coğrafyalar değişse de, kültürler değişse de, ırklar değişse de hiç
tükenmiyordu. İçinden Allah’a bir kez daha şükretti. Ve Özgür Ordu’nun
komutanlarına döndü yüzünü:
“Şimdi askerlerinize
gideceksiniz ve onlarla konuşacaksınız. Onlara şimdi size anlattıklarımı
anlatın. Savunmasız insanlara zulmetmesinler. Ancak halkın ordusu olduğumuzda
ve insanlar bizden korkmadığında muzaffer olabiliriz. İnsanları tehdit eden bir
ordu perişandır. Muzaffer olamaz. Bugün, bütün gücümüz halkımızdan gelmektedir.
Biz halka aidiz, gücümüzü onlardan alıyoruz. Yiyeceğimizi ve içeceğimizi tıpkı
bir bitki gibi onlar bize veriyor.”
Avrupa’nın orta yerinde
yaşadıkları trajedi, bir film şeridi gibi geçti gözlerinin önünden. O zor günlerde
sadece Allah’a güvenmişlerdi. Bir de, bir avuç Bosnalı Müslüman’ın cesaretine.
Ne olursa olsun intikam hırsına yenik düşmedikleri için bir kez daha Allah’a
şükretti.
“Görüyorsunuz savaşıyoruz.
Bizler özgürlük için mücadele veren, kimseden nefret etmeyen bir halkız. Kısmen
cesaretimiz, kısmen de bilgeliğimiz ve iyiliğe yönelmemiz suretiyle amacımıza
ulaşmak isteyen insanlarız. İnsanlara karşı nefret hissetmiyorum. İnanın bana.
Tüm bu acı tecrübelerden sonra dahi insanlardan nefret etmiyorum. Her şeyin
güzel neticeleneğine ve bu cehennemden bir çıkış olduğuna dair ümit etmemi
sağlayan şey budur işte. İnsanlar suçluların cezalandırılacağına inanıyorlar.
Ancak kör intikam üzerine kimse konuşmuyor. İnsanlar, bizim savaşımızdan,
savunmamızdan, köylerimizi ve kasabalarımızı özgürleştirme ihtiyacımızdan söz
ediyorlar. Ancak, kör nefret üzerine tek bir kelime bile yok. Bu bir teselli
kaynağı.”
Bosna savaşında nice koç
yiğitler toprağa düşmüştü. Şimdi de zalim bir rejime karşı savaşan Suriye’nin koç
yiğitleri bir bir toprağa düşüyor. Vatanımız özgür olsun diye savaşan babalar,
evlatlarını kendi elleriyle toprağa vermek zorunda kalıyor. Rabbim bu acıya
dayanma gücü versin diye mırıldandı. Bu sözlerim size, der gibi baktı
komutanların gözlerine:
“En çok önem verdiğim bir şeyi
söylemek istiyorum. Askerlerin hayatına değer verin. Bu sizin göreviniz,
sorumluluğunuz. Bazen değer vermek yetmiyor. Bazı eylemler iyi planlanmadı.
Fazla insanımız yok. İnsanlar en büyük hazinemiz. Onlara değer verin ve onları
koruyun. Ne yazık ki bu bir savaş. İşimiz yaşamla ve ölümle alakalı. Ölmek ve
öldürmek kaçınılmaz. Ancak, önemli olan bu oranı mümkün olduğunca azaltmak.
Eğer bir eylem, iyi planlanır, profesyonel bir biçimde ve asker bir tarzda
hazırlanırsa kayıplar azaltılabilir. Biz küçük bir halkız. Öyle olmasak bile,
bu insanlar anne-babalarının evlatları. Sizin emrinizde olan bir çocuk,
ailesinin her şeyidir. Askerlerimizin hayatlarına değer verin.”
Bir ülke için, savaşın ardından
yeniden ayağa kalkmak çok zor oluyor. Savaşta aynı cephede omuz omuza
savaşanlar, barış zamanında farklı kamplara ayrılabiliyorlar. Ülkelerinin
kurtuluşu için anlaşanlar, o ülkenin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda
ayrılığa düşebiliyor. Bu önemli konuya da değinmek istedi.
“Allah’ın yardımıyla, barışa
ulaştığımızda güzel bir cumhuriyet kuracağız. Bu cumhuriyet, dinlerin,
ulusların ve politik kanaatlerin eşitliği ilkesi üzerine inşa edilecek. Bu,
onun ilk yasası olacak. Bir kanun daha ekleyelim: Cumhuriyetimiz, Müslüman
halka karşı yeni bir katliamı imkânsız hale getirecek türden bir cumhuriyet
olacak.”
Özgür Suriye Ordusu’nun yekvücut
olmuş askerlerine göz gezdirdi. Her birinin gözünün içine tek tek baktı. On
yıllardır Suriye’yi acımasızca yöneten Esad ailesine karşı vatanlarını savunan
yiğitlerin gözlerinin içi gülüyordu. Derin bir nefes aldı ve son cümlelerini
söyledi.
“Şöyle düşünün; kim bu ülke
için çalışıyorsa iyidir. Diğerleri ise kötüdür. Eğer bu kıstası kabul ederseniz
yanlış yapmazsınız ve adaletsiz davranmış olmazsınız. Bunu böyle bilin ve bu zemin
üzerinde birlik için çalışın. İzin verirseniz daha önce de yaptığım gibi,
sözlerimi bir şiir ile noktalayacağım: Allah’ın izniyle yemin ediyoruz. Asla
esir olmayacağız…”
Bilge Kral sözlerini
tamamlayınca, yanındaki asker, olanca sesiyle; “Tekbir” diye haykırdı. Tüm
askerler hep bir ağızdan “Allahu Ekber” diye inletti Halep ovasını… Bilge Kral,
bir kez daha Allah’a şükretti. Sağ elini beresine götürdü ve Suriye’nin
evlatlarını selamladı…
Not I: İtalik ve bold harflerle
yazılan satırlar Alija İzzetbegoviç’in farklı tarihlerde Bosna ordusuna yaptığı
konuşmalardan alınmıştır. Kaynak: Yöneliş yayınları /
Bosna Mucizesi [2003]
Not II: Bu yazı Sancaktar Dergisi'nin 47. sayısında yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder