18 Eylül 2017 Pazartesi

Dinmek bilmez bir heyecan: Kadir Metin Akbaş

Giriş notu: Aşağıdaki güzel yazıyı, kadim dostum yazar ve şair Ömer Yalçınova www.dunyabizim.com sitesi için benden habersiz yazmıştı. 2015'in Ekim ayında yayınlanan yazıyı, olası bir kaybolma durumuna karşı bloğumda yayınlama kararı aldım... Güzel cümleleri için Ömer'e çok teşekkür ediyorum...  

****
Kadir Metin Akbaş ender rastlanan bir heyecana sahiptir. Sanırım ne zaman onun ismini ansam ilk önce bu heyecanını anlatmak istemişimdir. Tabii bir de gözlerindeki canlılığı… Heyecanını ele vermekten çekinmeyen o gözler, dostlukla bakar çevresine, kesinlikle nefret, öfke, kin, garaz taşımaz. Ne zaman ona dostlukla uzanan bir el olsa, mutlaka tutar, taşıyabildiği yere kadar götürür.

İlk sayısını 2016'nın Ocak ayında Kırklareli'nde çıkardığımız Katı derginin ilk sayısı. 
Bunu Kadir Metin Akbaş’ın zor günlerimde gösterdiği arkadaşlıktan yola çıkarak söylüyorum. Hesapsızlığını, iyilikseverliğini, birlikte üzülüp birlikte sevinmesini gözlerimin önüne getirerek... Yani yola çıkılacaksa, işaret edebileceğim ilk ve birkaç isimden biridir Kadir Metin. Biraz da tabii o ilginç bilgeliğini fark edip, fark ettirmek isteyerek söylüyorum bunu. Yani ona her şeyi anlatmak zorunda değilsinizdir. O dinler, sonuna kadar dinler. Fakat anlatmasanız da Kadir Metin’in dinlediğini, gözlemlediğini, anladığını, daha doğrusu nabzınızı tuttuğunu çok sonradan fark edersiniz. Hareketlerinizden, mimiklerinizden, sesinizdeki kırılmadan, duruşunuzdaki eğiklikten Kadir Metin ne halde olduğunuzu yorumlar. Onun karşısındakini derinliğine anlamaya çalıştığını, küçük bir ayrıntıdan büyük bir hikâye yazabildiğini biliyorum. Kadir Metin’in belki de en çok bu tarafına güveniyorum. Görünenlerle yetinmemesine, hüsnü zannına, karşısındakine defalarca fırsat tanımasına, her defasında dinlemesine, dinlemekten usanmamasına ve kısa, özlü, keskin ve doğrudan sonuca varan tavsiyelerine…
Kadir Metin hareket, bereket, üretkenlik demektir...
Bir gün Kadir Metin’in gözlerindeki canlılığı göremem diye çok korktuğum olmuştur. Fakat o her defasında yeniden şaşırtmış, eksilen değil artan, çeşitlenen, boyut kazanan, biraz daha renklenen ve verimlileşen heyecanıyla yüzümü güldürmüştür. En umutsuz olduğum anlarda bile o canlı bakışlarıyla henüz yolun sonuna gelmediğimizi göstermiştir. Bunun için ayrıca bir şey yapmasına gerek yok. Onun kısa, özlü ve bilgi amaçlı soruları yeterlidir. Hemen düşünmeye başlarsınız Kadir Metin’le birlikteyken. Her konuda ve her tarzda… Hata yapmaktan korkmazsınız. O soru sorar ve siz o anda beyin fırtınası geçirmeye başlarsınız. Siz konuşurken araya başka başka sorular da ekler. O sorularla bir anda konunun farklı boyutlarına atlar, düşünme hızınızı artırırsınız. Kadir Metin’le birlikteyken daha önce düşünmediğiniz şeyleri düşünmeye başlarsınız. Söylemediğiniz şeyleri söylemeye, haberiniz olmayan şeylerden haberdar olmaya. Onun her sözü, her hareketi, her işaret ettiği nokta ayrı bir canlanmaya sebep olur.
İkincisi; Kadir Metin uzaklara bakmamamız gerektiğini gösterir. İlk önce yanındaki/ yakınındaki değerleri, üstünlükleri, yapılacakları işaret eder. Örneğin konu sıkıntısı çekmezsiniz onun yanında. Basit, küçük, ne önemi var canım diyerek ittiğiniz, bu yüzden de bir milim ilerleyemediğiniz noktalarda Kadir Metin ince zekasını konuşturur. Ve takıldığın küçüklüklerin hiç de küçük olmadığını söyler. O zaman harekete geçersiniz, tıkanan beyin damarlarınızın açıldığını hissedersiniz. Önce çevrenizdekilere bakarsınız. Oradan başlamanız gerektiğini ihtar eder Kadir Metin. Sen oturup ciltler dolusu yazılacak şeyleri düşünüp, plan yaparken, o, yazılması gereken kısa bir haberi veya denemeyi sana hatırlatır. O zaman ciltler dolusu yazılacak kitapları düşünüp, onları yazmaya bir türlü başlayamayıp, başlayamamanın ezikliği altında kalmaktan kurtulursunuz. Kadir Metin hareket, bereket, üretkenlik demektir. Boş oturmak, boş konuşmak, sıkıntılarla, bunalımlarla, karamsarlıklarla uğraşmak demek değildir.
O, alfabe’nin her şeyiydi...
Kadir Metin Konya’da alfabe adında bir fanzin çıkardı. Halen sorsalar, böyle bir dergi çıkar mı, çıkması gerekir mi diye, vereceğim cevap değişmeyecektir: Çıkmaz, çıkması da gerekmez. On yıl önce de Kadir Metin’e böyle söylemiştim. Çıkmaz böyle bir dergi. Maliyetli iş, mizanpajıydı, kapağıydı, dağıtımıydı… kim uğraşacak, üstelik merkez dergiler dururken yerel dergide kim yazmak isteyecek… Söylemeyi unuttuk: Kadir Metin’in karşısına bahanelerle çıkmayacaksın. Hemen anlar, müdahale eder. Tembellik ediyorsun veya sen bunu istemiyorsun diye can damarından yakalar. Neyse, alfabe çıkmaz, boş ver, otur hikâyeni, yazını yaz, yayımlayacak yer elbet bulunur dememe rağmen o, alfabe’yi 13 sayı çıkardı. Benim gibi ümitsiz konuşan hiç kimseyi dinlemedi. “Bir avuç genç”i bir araya getirdi. “Dergiyi ben okuyacağım, hiç kimse okumasa bile” dedi. O güne kadar hiçbir yerde yazmamış arkadaşlarımıza yazı yazdırdı. Yani hemen çetesini kurdu ve görev dağılımı yaptı. Yazacak konu bulamayana konu buldu. Hevesi olmayana heves aşıladı. Heyecanı olmayanı heyecanlandırdı. Tacettin Nükte’yle birlikte Nükte Kitabevi'ni bir kültür ortamına dönüştürdü.
Hiç kimse okumasa bile ben okuyacağım” diyerek alfabe’nin her sayısını bitmek tükenmek bilmez bir heyecanla hazırladı Kadir Metin. Güya bizi de yayın kuruluna yazdı. Oysa benim yaptığım hiçbir şey yoktu. Yazımı bile geciktire geciktire yazardım. Ama Kadir Metin’in o heyecanını, dost canlılığını, ekip kurmasını, yazmasını, yazdırmasını, haftalık toplantılar düzenlemesini, herkesle ayrı ayrı ilgilenmesini şaşkınlıkla izlediğimi hatırlıyorum. Lider olmak başka bir şeydir, büyük fedakarlıklar gerektirir. Kadir Metin sırtında çantası, kucağında bir top alfabe dergisinin yeni sayısıyla, Konya’yı adım adım dolaşırdı. Dergi reyonu olmayan kitapçılar bile Kadir Metin’in ikna ediciliğinden kurtulamamış ve alfabe satmaya başlamıştı.
Her dergiye bir Kadir Metin gerekir. O, alfabe’nin her şeyiydi. Kavgaysa kavga, dostluksa dostluk…. Kadir Metin’de bulunurdu. Onun editörlüğünde düşünmek ve yazmak istiyorsanız, ümmet bilincine, kaygısına saygılı olmanız yeterlidir. Ayrıntıda anlaşmasanız da olur. Hatta bağıra çağıra tartışabilir, ağır polemiklere girebilirsiniz. Kadir Metin kin tutmaz. Tartışmadır, orada oldu bitti, biz işimize bakalım der. Ne okuyorsun bugünlerde diye sorar mesela.
Her şey kötüye gitse...
Kadir Metin her şeyiyle güler, gözleriyle, sesiyle, el kol hareketleriyle. Gözleri gözlüklerinin arkasından afacan gülücükler saçar çevresine, sesinde her an kahkaha atacakmış gibi bir neşe vardır. Ve devam eder: Hangi gazete veya dergiyi takip ediyorsun? Her gazeteden, her dergiden haberdar olmak ister. Meraklıdır. Bilgiye her zaman kapısı açıktır. Değişiklikleri sever. Ayrım gözetmez. Kimin ne olduğunu çabuk çözer zaten. O yüzden şu gazeteden veya dergiden uzak durayım gibi önyargıları yoktur. Kendine ilginç, bende olmayan ve diğer kişilerde de çok rastlamadığım bir şekilde güvenir.
Her şey kötüye gitse, Kadir Metin namazını kılar, Kur’an-ı Kerim’ini okur ve yolunu bulur. Onun çok kederli anlarına da şahit olmuştum. Şiddetli dalgalar içinde boğuştuğunu da görmüştüm. Allah’ın ipine sarılarak kurtulduğunu, daha doğrusu kendine geldiğini biliyorum. Kimseden de yardım istememişti. Gelen dalgalara karşı tek başına durmuştu. Sanırım özgüveni, sarsılmaz iradesi, bitmeyen heyecanı biraz da bundan kaynaklanıyor: Allah’ın ipine sımsıkı sarılmasından, tek başına karar verebilmesinden, çevresine insan toplamaktaki hünerinden.
Sancaktar’ta ve daha ismini hatırlamadığım birkaç gazete ve dergide güzel yazılar yazdı Kadir Metin. Şimdilerde Diriliş Postası’nda köşe tutuyor. Son görüşmemizde alfabe’yi yeniden çıkarmaya başlasak nasıl olur diye sordu. Bendeki cevap aynı: Boş ver, gerek yok, bizden geçti artık. Fakat o, yine beni dinlemeyecektir. İyi ki de dinlemeyecektir.


Ömer Yalçınova yazdı...