3 Mart 2016 Perşembe

Çıkacak her yeni gazete yeni bir heyecan demektir

Önümüzdeki günlerde piyasaya yeni gazeteler çıkacak. Aralarında iddiası olan, tanınmış ve beğenilen köşe yazarlarını bir araya getiren, çıkışı ile birlikte ses getirmesi beklenen gazeteler de var. Hatta bir tanesi hakkında şimdiden baya bir spekülasyon yapılmaya başlandı bile. Ak Parti’nin bölünmesi için çıktığından, parti içindeki muhaliflerin gazetesi olacağına, paralel yapının oyunu olduğundan, yayınlarıyla fitne fesatçılık yapacağına kadar onlarca akıl dışı itham ortalıkta dolaşıyor.
Yaşı müsait olanlar ve az buçuk bizim mahallenin gazeteleri ile haşır neşir olanlar çok iyi hatırlayacaktır; bundan 23 yıl önce de aynı tartışmalar revaçtaydı. 1993 yılında yayınlanmaya başlayan o zamanki adıyla Vakit ve 1994 yılında yayınlanmaya başlanan Yeni Şafak gazetelerinin ilk çıktığı zamanlarda neler neler söylenmişti. O zamanlar İslamcıların sadece Milli Gazetesi vardı. İslamcı kalemler orada köşe sahibiydi. İslamcıların gündemini Milli Gazete benimsiyor, herkes de orada yazanlara göre şekilleniyordu. Milli Gazete’yi bilen bilir; ilk yayınlandığı 1973 yılından bu güne kesintisiz Milli Görüş Hareketi’nin yayın organı olarak kalmıştır. Yayın politikası, haber dili, köşe yazarlarının ana fikri bu minval üzere şekilleniyordu.
Milli Gazete’nin bu tekelini Vakit ve Yeni Şafak kırdı. Bu iki gazetenin ilk çıktığı zaman; gazetelerin bölücü olduğu, davaya ihanet ettiği, Müslümanlar arasında fitne fesat çıkarmak için planlanıp çıkarıldığı, orada yazanların kripto olduğuna dair şayialar yayılmıştı özelde Milli Görüş Hareketi genelde ise İslamcı camia arasında. Hiç unutmam; imam-hatip ortaokula gittiğim yıllarda bir gün bayiden Vakit gazetesi almış, okul bahçesinde göz gezdiriyordum. Okulumuzun Milli Gençlik Vakfı sorumlusu ağabeyimiz, beni elimde Vakit gazetesiyle gördüğünde kanlı bıçaklı olduğu bir hasmını görmüş kadar hiddetlenmiş ve yüksek perdeden “bu gazeteyi nasıl okursun, okuma bu gazeteyi, okuyacaksan Milli Gazete yeter sana!” diye azarlamıştı beni. O tepki karşısında gazeteyi çantama koymak zorunda kalmıştım.
Okur cephesinden durum böyleyken, bu tarz bir gazeteye omuz verenler açısından da durum pek farklı değildi. Özelikle Abdurrahman Dilipak, Mustafa Karahasanoğlu ve Hasan Aksay gibi Milli Gazete’nin ve Milli Görüş’ün farklı kademelerinde görev almış isimler resmen davaya ihanet etmişler gibi karşılanmıştı. Bu işe çok kızanların iddiasına göre; davanın tek gazetesi vardı o da Milli Gazete idi. Yeni Şafak ve Vakit, fitne fesat için vardı. Zinhar okunmamalıydı! Uzun yıllar bu dışlayıcı, yaralayıcı, ötekileştirici durum böyle devam etti.

Bugünlerde yine aynı teraneler seslendiriliyor. Çıkacak her yeni gazeteye hain, fesatçı, kripto gözüyle bakılıyor. Yıllar geçse de durum aynı. Dün Vakit ve Yeni Şafak için kullanılan tabirler bugün Karar ve benzeri gazeteler için hiç çekinmeden sarf ediliyor. En ufak bir eleştiri dahi bölücülük olarak adlandırıldığı için, çıkacak her yeni gazetenin davaya ve lidere eleştirel tavır takınacağından korkuluyor.
Aradan geçen yıllar Yeni Şafak ve Akit gazetelerinin önemini, değerini, gerekliliğini ayan beyan ortaya koydu. Bu iki gazetenin önemi özellikle 28 Şubat günlerinde çok net anlaşıldı. O soğuk ve puslu günlerde bu iki gazetenin karınca kararınca yayınları bize nefes oldu. Körü körüne parti gazetesi olmanın yerine, gerektiğinde yanlış gidişatı eleştirebilen bir gazete olmak, okur üzerinde daha güçlü bir etki bırakmakta. 28 Şubat günlerinde kimse Milli Gazete’nin hangi manşeti attığına bakmadı. Ama Vakit ve Yeni Şafak’ta çıkan en küçük bir haberin bile büyük etkisi oldu.

Bu sebepten dolayı; çıkacak her yeni gazeteyi çok seslilik, çok renklilik ve istişare edilecek yeni bir mekân adına çok önemsiyorum. Mevcut gazetelerin yanına bizden yeni gazetelerin eklenmesinden korkmuyorum. Bilakis bu sayının daha da fazla olması gerektiğine inanıyorum.