22 Kasım 2011 Salı

Mısırlılar devrimlerine sahip çıkıyor

Yönetimi elinde bulunduran ve sivillere devretme konusunda ayak direyen Askeri Yönetim'e karşı tüm Mısır halkı ayağa kalkmış durumda. Devrimin merkez üssü Tahrir, bugünlerde bir kez daha gösterilere ev sahipliği yapıyor. Şu ana kadar güvenlik güçleri ile göstericiler arasında çıkan çatışmalarda 30'dan fazla kişi hayatını kaybetti. Her türlü baskıya ve yıldırma operasyonlarına karşın, Mısırlılar Tahrir'i terk etmemekte kararlı. Tek adam yönetimini deviren Mısır halkı, devrimlerine sahip çıkıyor. Umarız, Mısır halkı o çok istediği özgür ve adil ülkelerine bir an önce kavuşur. Biliriz zordur demokrasi yokuşunu tırmanmak...

19 Kasım 2011 Cumartesi

Tahrir bir kez daha devrim için kükredi

Mısır'da Hüsnü Mübarek'in yönetimi bırakmasına vesile olan devrimin ardından 10 ay geçti. Yıllardır hayal edilen "Mübareksiz bir Mısır" gerçeğe dönüştü. Ancak bu kez da onun yerini ordu aldı. Yüksek Askeri Konsey, Mübarek sonrası yönetime geçti ve ülkeyi Mübarek'ten farksız uygulamalarla yönetmeye başladı. 28 Kasım'da seçime gidiyor Mısır. Uzun bir mücadele döneminin ardından ilk kez özgürce seçim yapacaklar. Ancak, yönetimde bulunan Mısır ordusu, seçim sonrası kendi gücünü garantiye almak için bir takım atraksiyonlara girişiyor. "Rejimin koruyucusu ve kollayıcısı ordudur" tarzında vazifeleri üstlenmeye çalışıyor. Ancak tırnaklarıyla kazıya kazıya, dayak yiye yiye bir devrime imza atan Mısırlılar, ordunun bu kurnaz oyunlarına pabuç bırakmaya pek de niyetli görünmüyor. Bu kapsamda dün Tahrir meydanı bir kez daha tarihi günlerinden birini yaşadı. Ülkenin en büyük muhalefet örgütü Müslüman Kardeşler başta olmak üzere bir çok siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu, büyük bir gösteri ile "siyaseti orduya bırakmayacağız" mesajı verdi. Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu göstericiler, yönetimin bir an evvel askerlerden alınıp sivillere geçmesi gerektiğini haykırdı. 

Bir devrime ev sahipliği yapan Tahrir, devrim sonrası bu kez de yönetimin siviller eliyle yeniden dizaynı konusunda sözünü söylemiş oldu. Tüm Arap dünyasına esaslı bir selam göndermiş oldular. Hele ki alanda açılan dev Suriye bayrağı ve atılan "yaşasın özgür Suriye" sloganları, Esad yönetimini devirmek için gün sayan Suriye halkına da büyük bir moral oldu. Devrimlerine sahip çıkan Mısır'ın asil evlatlarına tebriklerimizi gönderiyoruz. Mübarek gittiğinde ne demiştik; asıl devrim şimdi başlıyor...

17 Kasım 2011 Perşembe

Almanya gerçeği ne zaman görecek?

Almanya, son yılların en hareketli günlerini yaşıyor. Farklı zamanlarda öldürülen 8 Türk ve 1 Yunan esnafın ölümünden sorumlu tutulan aşırı sağcı neo nazi çetesinin heybesinden insanın kanını donduran bilgiler çıktı. Adolf Hitler'i takip edilesi bir lider olarak gören çete, içlerinde Türk siyasetçi ve cemiyet başkanı Türklerin de olduğu 88 kişilik bir ölüm listesi hazırlamış. Çete ortaya çıkarılmasaydı muhtemelen bu isimlere suikastlar düzenlenecekti. Bu çetenin içerisinde polis muhbirinin de olduğunun ortaya çıkması ise Türk basınında olayın "Alman Ergenekonu" olarak anılmasına sebep oldu. Ne yazık ki; Neo Nazi çeteler, Almanya için sıradan ve önemsiz bir ayrıntı olarak görülüyor. Başta Milli Görüş olmak üzere ülkedeki tüm İslami grup ve teşkilatları baskı altına alan Alman hükumeti, nedense gözünün önündeki tehlikeyi es geçiyor. Aynı hataya Norveç de düşmüş ve Anders Behring Breivik gibi bir caninin, adeta elini kolunu sallayarak katliam yapmasına göz yummuştu. Batı, bu hatadan ne zaman vazgeçecek merak ediyorum? Batılı devletler, ülkelerinde Müslümanlar'a karşı geliştirdikleri teyakkuz halini, aşırı sağcı / Hıristiyan çete ve örgütlere ne zaman yöneltecekler merak ediyorum. Müslümanları zan altında bırakacak hareketlerin serbest olduğu bu ülkelerde, nedense neo nazi benzeri oluşumların sırtı sıvazlanıyor, müsamaha görüyor.

Almanya, son günlerde yaşadığı bu travmadan kurtulmak istiyorsa Müslümanlara karşı geliştirdiği şüpheci tavırdan vazgeçip, terörün ve teröristin dini, ırkı, milliyeti, ideolojik görüşü olmaz felsefesine dönmelidir. Umarız Alman devleti bu gerçeği en kısa zamanda görür...
   

15 Kasım 2011 Salı

Suriye'de sonun başlangıcı çok yakın

Arap Baharı'nın kışa dönmek üzere olduğu Suriye'de artık iller Beşar Esad'ın kontrolünden çıkmışa benziyor. Halkına silah doğrultmaktan imtina etmeyen, tüm çağrılara kulak tıkayan Esad, en yakın komşusu / dostu Türkiye'yi de küstürdü. Türkiye büyükelçiliğine ve konsoloslarına yapılan çirkin saldırı akıllara "eceli gelen köpek cami duvarına işer" ata sözünü getirdi. 9 Ağustos'da Şam'a giden ve Esad ile başbaşa görüşen Davutoğlu, söylenecek tüm sözleri söylemiş, olacakları bir bir anlatmıştı. Ancak Şam yönetimi dost tavsiyesini kulak ardı edip, Mısır ve Libya'da yaşananlardan ders çıkarmayı da akıl edemeyince Esad yönetimi için yapılacak bir şey de kalmamış oldu. Şimdiye kadar 5 bin'e yakın muhalifin hayatını kaybettiği isyan hareketlerini bastıramadığı gibi bundan sonrası için de inandırıcılığını kaybetti. Türkiye, Suriye'nin selameti için atılacak tüm adımları attı. Ama sanırım, Şam ile Ankara arasındaki ipler koptu. Şimdi yapılacak en akıllıca refleks; Muhaliflere daha geniş hareket alanı sağlamaktır. Hakan Albayrak'ın dile getirdiği gibi; "Türkiye Cumhuriyeti Suriye Ulusal Geçiş Konseyi'ni Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanıdığını ilan etmekten şeref duyar" şeklinde bir açıklama yapılmalı. 

Suriye bizim canımız, dostumuz, komşumuz. Orada yanan bir ateş bizi de yakar. Onların üzülmesi bizi de üzer. Onların özgür ve demokratik bir yönetim altında yaşama isteği bizi de heyecanlandırır. Tüm dileğimiz; zalim Esad yönetiminin bir an önce görevden el çekmesi ve Suriye'nin kendi kaderini kendi tayin etmesidir. Bu zor günlerinde Suriye'den de müjdeli haberler bekliyoruz. Yolları açık olsun...

11 Kasım 2011 Cuma

Van'daki bir hastaneye Atsushi Miyazaki'nin adı verilsin

Hepimizi derinden sarsan 7.2'lik Van depreminde yardım için ülkemize gelen Japon yardım görevli doktor Atsushi Miyazaki, 5.6'lık depremde enkaz altında kalarak öldü. Kurban bayramını Van'da geçiren, halka kapı kapı dolaşarak et dağıtan bu Japon yardım görevlisi, ülkesinde olsa uykusundan dahi uyanmayacağı bir ölçekteki depremde, başına yıkılan otel enkazında kalarak hayatını kaybetti. Çok uzaklardan gelip, bu topraklarda son nefesini veren bu güleç yüzlü Japon, tüm dünyaya insanlık dersi verdi. Ertuğrul Fırkateyni sonrası iki ülke halkı arasında oluşan dostluğa, bir tuğla da o koyup gitti. 

Birinci deprem sonrası duvarlarında çatlak oluşan, ama nedense "oturulabilir" raporu verilen otelin enkazı altında kalarak hayatını kaybeden Atsushi Miyazaki, "deprem değil, çürük bina öldürür" gerçeğini yüzümüze vurarak aramızdan ayrıldı. 41 yaşında iken bu topraklarda hayatını kaybeden Miyazaki, umarın unutulup gitmez. Bu konuda başlatılan Van'daki bir hastaneye Atsushi Miyazaki'nin adının verilmesi kampanyasını can-ı gönülden destekliyorum. Bu yapılmalı. Ancak bu şekilde Miyazaki'ye karşı son görevimizi yerine getirmiş oluruz. Toprağın bol olsun Atsushi Miyazaki, rahat uyu...

1 Kasım 2011 Salı

İsrail İsrail'e karşı

Gündemimizi çokça işgal etmesine karşın İsrail-Filistin hattına dair bildiklerimiz, kulaktan dolma, eskimiş, sloganik bilgilerin ötesine geçmiyor ne yazık ki. Evet biliyoruz; Ortadoğu'da bir şeyler oluyor. Evet biliyoruz; İsrail işgalci bir devlet. Evet biliyoruz; Filistin toprakları işgal altında ama tüm bunların derinine dair bir fikrimiz ne yazık ki çok eksik. İsrail İsrail'e karşı adlı belgesel tam da böyle bir zamanda hızır gibi yetişti imdadımıza. TRT 2011 Belgesel Ödülleri Uluslararası Kategorisi’nde En İyi Film Ödülü’nü kazanan Terje Carlssoon’un yönettiği belgesel, 40 yılı aşkın bir süredir devam eden işgal ve yasadışı yerleşmeye karşı duran Yahudi barış aktivistlerinin hikâyesini anlatıyor. Aslında belgeseli ilk duyduğumda yine bir İsrail oyunu ile karşı karşıya kaldığımızı sanıyordum ama TRT'de seyredince gözlerime inanamadım. Çünkü, gerçekten ne anlatmak istediğini bilen, lafı dolandırmadan söyleyen, İsrail'in o bildik yüzünü en çarpıcı haliyle gösteren harika bir belgesel vardı karşımda. Belgeselde, Filistin topraklarının İsrail tarafından işgaline son vermeye çalışan biri büyükanne, biri haham, biri anarşist ve biri de eski asker olan dört İsrailli'nin sıradışı mücadelesi anlatılıyordu. Belgeseli izlediğinizde, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki gerilimi en uç noktasına iliklerinizde hissediyorsunuz. 

Belgesel'de, Batı Şeria’nın iç kesimlerinde yer alan Hebron’dan nefret görüntüleri insanın kanını donduruyor. Bölge, Filistin toprağı olmasına karşın burada 150 bin Filistinli ve 500 İsrailli yaşıyor. Ama her şey 500 İsrailli'nin yaşamasına uygun düzenlenmiş. Güvenlik anlamında İsrail’in kontrolündeki bölgede İsrailli çocuklar ‘Her yer İsrail, Arapları katledin’ sloganı atıp, Filistinli kadınlara tekme atıyor. Bazı çocuklar da yüksek noktalardan koca koca taşları yine Filistinliler’e atmaya çalışıyor. Belgeseli izlemediyseniz çok şey kaçırdınız demek. Mutlaka izleyin.