24 Eylül 2011 Cumartesi

Filistin Rüyası gerçek olmalı

Bölgemizde yaşanan değişim Filistin sınırına ulaştı. Aylar süren olur mu olmaz mı tartışmaları nihayet dün son buldu ve Filistin Devleti'nin kurulması için ilk adım atıldı. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas, Birleşmiş Milletler'e başvurusunu yaptı. Şimdi top BM'de. İsrail işgali altında devlet olma mücadelesi veren Filistinliler, tam 67 yıldır bu anı bekliyordu. İsrail'in tüm engellemesine, Amerika'nın tüm veto tehdidine rağmen üyelik başvurusu yapıldı. Kronik bir Filistin sevdalısı olarak Filistin'in başkenti Kudüs olan tam bağımsız bir devlet olma kararını destekliyorum. Umarım en kısa sürede bu emellerine ulaşırlar.

23 Eylül 2011 Cuma

Burhaneddin Rabbani'ye veda...

Çocukluğunu 80'lerin sonunda yaşamış bizim gibiler, şimdilerde pek de hatırlanmayan/ umursanmayan bir çok olaya şahitlik ettik. Afgan cihadı bunların başında gelir. Daha o zamanlarda Bosna neresi bilmezdik, Çeçenistan diye bir yerin olduğundan haberimiz yoktu. Tek kanallı televizyondan ve tabi ki Milli Gazete'nin manşetlerinden takip ettiğimiz Afganistan, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin işgaline uğramıştı. Dünyanın 2 kutuplu olduğu zamanlarda ABD ordusunun façası Vietnam'da çizildikten sonra geriye bir tek Sovyet ordusu kalmıştı. İşte o muazzam teçhizatlı ordu Afganistan'a girmiş ve katliam üzerine katliam yapmaya başlamıştı. O günlerde bir kaç isim dilimizden hiç düşmezdi; Gulbeddin Hikmetyar, Ahmet Şah Mesut ve Burhaneddin Rabbani... Afgan cihadına komutanlık eden bu 3 isim, cephede harikalar yaratmış ve koca Sovyet ordusunu dize getirmişti. "Afgan dağlarında direnen hilal" olarak isimlendirdiğimiz bu cihadın tamamlanmasının ardından ise Afganistan bir türlü istediğimiz istikrara kavuşamadı. Önce Taliban isyanları, ardından da ABD işgali ile beli kırıldı, dizleri üzerine çöktü bir daha da doğrulamadı. Yukarıda saydığım isimlerden entelektüel birikimi ve savaş dehası ile öne çıkan Ahmet Şah Mesut 2001'de şehit edildi. Geçtiğimiz günlerde ise akil adam duruşu ve sağduyusu ile tanıdığımız Burhaneddin Rabbani bombalı saldırıda şehadete erdi. Allah şehadetini kabul etsin. 

Taliban ve ABD sorunu arasında cedelleşen Afganistan'ın değerli isimleri bir bir hayatını kaybediyor. O bölgede bağımsız bir İslami uyanışın gelişip serpilmesine müsaade etmeyen küresel güçler, önce işgal, ardından da meydana getirdikleri kaos ile yollarına devam ediyor. Umarız Afganistan ve Pakistan bir an önce üzerlerindeki ölü toprağını atar, işgalden ve cehaletten kurtulur. Umudumuz bu yönde...      

20 Eylül 2011 Salı

Demokrasi yokuşunda Yassıada molası

Bu topraklar ne kadar çok acı gördü. Izdırap, aşağılanma ve gözyaşına şahitlik etti. Bölgemizde meydana gelen yönetim değişimlerini okurken, kendi ülkemizdeki demokrasi mücadelesini de yakından tanıma fırsatı yakalıyoruz aslında. Mısır'da, Tunus'da, Suriye'de demokrasi için ayaklanan halkları, aynı tecrübeleri farklı şekillerde yaşamış en iyi bizler anladık. Şükür ki bizde demokrasiye geçiş -her ne kadar 10 yılda bir darbelerle kesintiye uğrasa da- komşularımızda yaşandığı kadar kanlı olmadı. Ama kolay da olmadı. Acaba kaç ülke vardır Başbakan'ı asmış? Hem de halkın teveccühüyle iktidara gelmiş bir başbakanı bir askeri darbe sonrası sudan sebeple asan kaç ülke vardır? Bu Cumartesi, Adnan Menderes'in idamının 51. yıldönümü idi. Topkapı'da bulunan Anıtmezarda'ki anma sonrası yargılamaların yapıldığı Yassıada'ya gittik. Bu benim, Yassıada'yı 3. ziyaretim oldu. Her gidişimde aynı utanç ve hüzün duygusu ile kaplanıyor tüm benliğim. Yargılamanın yapıldığı spor salonundan bozma mahkemeyi görmek, Menderes'in idamına kadar tutuklu kaldığı odaya girip geçmişin fotoğraflarına dalmak. Adadaki askeri yapıların soğukluğuna, metrukluğuna bir kez daha şahitlik etmek... Bence her Türk vatandaşının bu adayı gidip görmesi şart. Hangi koşullardan bugüne geldiğimiz ancak bu şekilde anlaşılabilir.

Yukarıdaki fotoğrafı adadan ayrılırken çekildim. Arkamda görülen yüksek bina askeri spor salonu. Menderes ve arkadaşlarının yargılandığı salon. Hemen bu taraftaki küçük ev ise askerlerin kaldığı kulübe. Ada, terk edilmiş bir vaziyette. Binalar, her geçen gün biraz daha çürüyor. Umarım en kısa sürede burası Demokrasi Müzesi olur...

16 Eylül 2011 Cuma

Çarşı, İsrail'e karşı mı?

"Futbol asla sadece futbol değildir" önermesine yürekten inanan biriyim. Futbolun, kitleleri uyuşturup, uyuttuğu önermesini dikkate almakla birlikte, futbolun bunun dışında çok büyük bir "uyaran" olduğuna inanıyorum. Galatasaray'ın UEFA kupasını aldığında, sadece biz değil, bu coğrafyanın tüm mazlumları sevinmişti. Türk Milli Takımı dünya üçüncüsü  olduğunda Filistin'den Bosna-Hersek'e kadar koca bir coğrafyanın insanları ayağa kalkmıştı. Gazze'de, Saraybosna'da, Şam'da Sana'da Türk milli takımının zaferleri sokaklarda kutlandı. İşte bu sebeple dün akşam İnönü'de oynanan Beşiktaş - Maccabi Telaviv maçına da salt bir futbol maçı olarak bakamadım. Filistin'in işgali ile kendisine bir ülke oluşturmaya çalışan, bunu da katliam üzerine katliam yaparak hayata geçiren İsrail, kurulduğu günden beri bölge halklarının nefretini üzerine çekmiş durumda. Mavi Marmara'ya yapılan baskın da bardağı taşıran son damla oldu. 

Maccabi'nin Türkiye'ye gelecek olmasını fırsat bilen Filistin dostları, İsrail'i protesto etmek için ele geçen böyle bir fırsatı kaçırmak istemedi. Ancak, herhangi bir olumsuzluğun yaşanmaması için hayata geçirilen güvenlik tedbirleri abartılınca, Çarşı grubunun da kraldan çok kralcı bir tavra bürünmesiyle dün akşam stadda "dut yemiş bülbül" komedisi vardı. "Şehitler ölmez vatan bölünmez" haricinde dişe dokunur bir sloganın atılmamış olması bence utanılacak bir durumdur. İsrail'i protesto etmek için bilet alıp stada giren Filistin dostları, slogan atma teşebbüsünde bulununca Çarşı grubu tarafından susturuldu, tartaklandı. Allah'tan Beşiktaş 9 şehide karşılık atacağı 9 golün 5'ini bu maçta attı da yüreğimizi ferahlattı. Ancak Çarşı efsanesinin de çöküşü oldu bu maç. 

15 Eylül 2011 Perşembe

İHH yüz akımız, Mavi Marmara onurumuzdur

Palmer Raporu ile birlikte İsrail'in Mavi Marmara saldırısı da tekrar gündemimize girmiş oldu. 9 kişinin şehit edildiği saldırının hemen sonrası Türkiye'nin sergilediği refleksi yetersiz bulmuş birisi olarak aradan 1 yıldan fazla geçmiş bir olayın tekrar gündeme dahil edilmesi ve ardından İsrail ile ilişkilerin kopma noktasına vardırılmasını olumlu buluyorum. Ülke olarak bir kez daha İsrail'e karşı birlik olmanın, Filistin davasına sahip çıkmanın vermiş olduğu hazzı yaşıyorum. Fakat bu konuda canımızı sıkan, moralimizi bozan şeyler de olmuyor değil. Mesela Taraf gazetesinin Mavi Marmara mevzusunda gösterdiği tepkiselliği ne yazık ki anlayamıyorum. Özellikle Ahmet Altan ve Yıldıray Oğur'un bu konuda kaleme aldığı yazılar Filistin davasına gönül vermiş, Mavi Marmara'ya selam durmuş bizleri hayal kırıklığına uğrattı, üzdü, rahatsız etti. Mezkur yazılarda Mavi Marmara'daki aktivistlerin sorgulanması, İHH'nın yıpratılmaya çalışılması vicdanımızı kanattı. Terör Şebekesi İsrail'in yaptıkları ortadayken, bunların yazılıyor olmasına bir anlam veremedik. 

Bilmeyenler için bir kez daha tekrar edelim; İHH yüz akımız, Mavi Marmara onurumuzdur. Bunların hoyratça ve haksız bir şekilde eleştirilmesine gönlümüz rıza göstermez. Herkes haddini bilecek; söyleyecek söze, yazacak cümleye dikkat edecek.   

13 Eylül 2011 Salı

Arap Baharı ve Türkiye

Bölgemiz değişiyor, Ortadoğu yeninden şekilleniyor. Türkiye'nin aktif bir şekilde destek verdiği Arap Baharı, tüm bölgeyi ayağa kaldırmış durumda. Daha bir kaç yıl öncesine kadar ölüm sessizliği içerisinde bulunan, zamanın ruhunu okuyamadığı için eleştirilen, diktatörler ve tek adamların hakimiyetindeki Arap coğrafyası, 2011 başında adeta küllerinden yeniden doğdu. Dedeleri ve babaları, otoriter yönetim altında zillet içerisinde yaşayan gençler, kendilerinden bekleneni yaptı ve başlarındaki yöneticileri alaşağı etti. Arap dünyasında yaşanan bu değişimin motor gücü ise bölgenin ağabeyi Türkiye idi. Bu zaman zarfında devrimini tamamlayan Tunus, Mısır ve Libya ile devrimini tamamlamaya çalışan Suriye, İran, Irak, Cezayir, Yemen ve Bahreyn halklarının gözü her zamankinden daha fazla Türkiye'nin üzerinde oldu. Başbakan Erdoğan ve Davutoğlu'nun büyük çabası sonucu Türkiye, bölgesinde yol gösteren, sözü dinlenen, takip edilen bir ülke konumuna geldi.

Dün akşam tarihi bir günü yaşadık. Başbakan Erdoğan, Arap Baharı'nı yaşayan ülkelere gerçekleştirdiği ziyaretin ilk durağı Mısır'a gitti. Erdoğan'ı havalimanında binlerce Mısırlı karşıladı. Ellerinde Türk bayrakları, kardeşlik mesajı veren pankartlar ve dillerinde teşekkür sloganları ile Erdoğan'ı bağrına basan Mısırlılar, bir anlamda bölgenin liderinin de kim olduğunu tüm dünyaya göstermiş oldu. Komşularla sıfır problem mottosu, bu ülkeye dar geliyordu. Bu motto görevini ifa etti. Şimdi Komşularla birlik beraberlik zamanı. Benim gördüğüm; bölgemizde "yeni bir dünya" kuruluyor. İğneyle kuyu kazılması mesabesindeki bu değişim, daha da derinleşecek ve önce bölgemiz, ardından da tüm dünya yeni bir güne merhaba diyecek... 

6 Eylül 2011 Salı

İsrail ya değişecek ya yıkılacak

Mavi Marmara baskını ile kendi ipini çekme başarısı gösteren İsrail, gün geçtikçe yalnızlaşıp saldırganlaşıyor. Kendini uluslararası hukuktan azade gören İsrail, bugüne kadar her yaptığı sineye çekilen, görmezden gelinen bir ülke olarak yaşadı. Ama artık bu yolun çıkmaz sokak olduğu ortaya çıktı. BM dahil bir çok uluslararası kuruluşun İsrail'e karşı takındığı müsamahakar ve müşfik tavrın sonuna gelindiğinin herkes farkında. 31 Mayıs 2010'dan bugüne kadar İsrail'in yaptığı yanlışın farkına varması ve Türkiye'nin özür ve tazminat taleplerine olumlu yaklaşması bekleniyordu. Ama İsrail, kurulduğundan beri üzerinde taşıdığı "şımarık çocuk" tavrından vazgeçmeyeceğini gösterdi. Şimdi yeni bir döneme girildiği çok açık. Türkiye; BM ve Lahey Adalet Divanı nezdinde İsrail'e karşı yeni bir planı hayata geçirmeye başladı. İsrail, çevresindeki ülkelerde meydana gelen değişimi görmemekte direndi. Arap Baharı'nın kendisine sunduğu değişim avansını elinin tersi ile itti. Normal bir ülke olma fırsatını Türkiye'yi kızdırma pahasına kabul etmedi. İsrail için sonun başlangıcına açılan kapı ardına kadar aralanmış oldu. 

Peki şimdi ne olacak? İsrail ne kadar ayak direrse diresin, eski İsrail değil artık. Arap dünyası demokrasi yolunda büyük mesafe katederken Ortadoğu'nun kalbinde yabancı bir madde yalnızlığı içerisinde yaşayamaz. Ya bu değişime ayak uydurup; işgal ettiği Filistin topraklarından çekilecek, komşularıyla iyi geçinip uluslararası hukuka boyun eğecek. Ya da tüm dünyanın nefretini kazanmaya devam edip, herkesin beklediği sona adım adım ulaşıp yıkılacak. Tecih sırası İsrail'de...