30 Haziran 2011 Perşembe

İsrail için tehlike çanları çalıyor

İsrail işgali altındaki Filistin toprağı Gazze'ye insani yardım götürmek ve Gazze'de yaşanan insanlık dramını tüm dünyaya duyurmak için yola çıkmaya hazırlanan 2. Özgürlük Filosu İsrail'in ödünü koparmaya devam ediyor. Türkiye'nin aradan çekilmesi ile Yunanistan'ın ev sahipliğinde yola çıkacak olan filoya şimdiye kadar yapılmayan kalmadı. Her türlü kirli istihbarat, şantaj ve tehdidi devreye sokan İsrail, önce internete şantaj ve iftira videoları yükleyerek uluslar arası camianın filoya olan bakışını olumsuza çevirmeye çalıştı. Şimdi de gemilere sabotaj düzenlemeye başladı. Önce bir İsveç gemisi, kimliği belirsiz kişilerce sabotaja uğradı. Şimdi de bir Yunan gemisi daha pervaneleri kırılarak, kabloları kesilerek ekarte edildi. Organizatörler İsrail istihbarat örgütü Mossad'tan şüpheleniyor. 

Terör Şebekesi İsrail, ne kadar uğraşırsa uğraşsın tek bir gemi dahi kalsa bu filo yoluna devam edecek. Milyonların duası, iyi niyeti, cesareti, umudu bu filonun arkasında. Gemiler Filistin'e doğru ilerledikçe, İsrail için tehlike çanları da çalmaya devam edecek. Çünkü bu pespaye işgal, gün gün eriyip bitecek... 

28 Haziran 2011 Salı

16 Temmuz Gençlik Hareketi - Manifesto

"Suriye’de 48 yıldır iktidarda olan baskıcı yönetime karşı gençlerin öncülüğünde Suriye halkı ayaklandı. Der’a şehrinde 15 Mart 2011 tarihinde başlayan protesto gösterileri ülkenin dört bir tarafına yayıldı. Yüz binlerce insan “hürriyet” diyerek sokaklara indi. 

Baas yönetimi halkın hürriyet talebine sert bir şekilde müdahale ederek, resmi rakamlara göre şu ana kadar 2000’den fazla insanı katletti.  Hayatını kaybedenler arasında 40 tane de çocuk vardı.

Suriye’de her geçen gün ölü sayısı artıyor. Baas yönetimi Suriyeli kardeşlerimizi sadece hürriyet istedikleri için sistematik bir soykırıma tabi tutuyor. Türkiye’nin yanı başında adeta yeni bir Srebrenitsa yaşanıyor.

Türkiyeli gençler olarak yaşanan bu vahşete seyirci kalmamak adına 15 Temmuz’da Türkiye’nin dört bir tarafından hareket edip, 16 Temmuz’da Hatay’da olacağız. Suriyeli kardeşlerimize destek için sınırlara dayanacağız. Suriye’deki vahşetten kaçıp Türkiye’ye sığınan misafirlerimizi ziyaret edeceğiz. Kardeşlerimizin acılarını bir nebze olsun dindirmek için elimizden geleni yapacağız. Bir asır evvel  aramıza çizilen ve zihinlerimize psikolojik barikatlar kuran sınırların bir önemi olmadığını dile getireceğiz. Sınırların değil, kalplerin bir anlamının olduğunu haykıracağız.

Dünya tarihine baktığımızda her bir özgürlük hareketinin gençlerin omuzlarında yükseldiğini görüyoruz.
Suriye’deki özgürlük ateşini Suriyeli gençler yaktılar.
Türkiyeli gençler olarak bizler, Suriyeli kardeşlerimizin sadece bayramlarda değil, bu zor günlerinde de yanlarında olduğumuzu göstereceğiz.
Suriyeli kardeşlerimizin mutluluklarını paylaştığımız gibi, acılarını da paylaşacağız.  
Onların yalnız olmadığını tüm dünyaya ilan edeceğiz.

Ortadoğu’nun kaderini Ortadoğu halkları belirler.
Bizler de bu coğrafyanın bir parçasıyız.
Ve bu kadere Türkiyeli gençler olarak biz de ortak olacağız.
Dengeler adına değil, insanlık adına hareket edeceğiz.

16 Temmuz 2011 Cumartesi günü seni de sınırlara dayanmak için Hatay’a bekliyoruz.
Unutma, birileri aramıza sınır koyabilir ancak hayallerimize asla sınır koyamazlar."

22 Haziran 2011 Çarşamba

8372 çift ayakkabı, insanlığımızı hatırlatacak

İlk gençlik yıllarımın en hüzünlü günleri, Boşnaklara uygulanan katliama eli kolu bağlı bir halde seyirci kalmaktı. 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, Avrupa'nın orta yerinde yaşanan bu akıl almaz, vidan kabul etmez vahşet, o döneme şahitlik edenlerin yüreğinde ince bir sızı bıraktı. Halen daha, Bosna deyince; sol yanımızdan bir şeyler akıp gider... Sırpların bu kural tanımaz vahşi çılgınlığında, Srebrenitsa Soykırımı en unutulmazıdır. Birleşmiş Milletler gözetimindeki bir şehirde, resmi rakamlara göre 8 Bin 3 Yüz 72 kişi, elleri arkalarından bağlanıp tek tek öldürüldü ve toplu mezarlara gömüldü. Toprağın üstünde barış anlaşmaları imzalansa da, ölümün ete kemiğe büründüğü bir şehir olarak kaldı Srebrenitsa. Şimdi Srebnenitsa, toprağın altında yatanların yönelttiği sorularla, toprağın üstündekileri utandıran bir şehir; mahzun ve öfkeli... 

Yeni kurulan Genç Boşnaklar Derneği, bu katliamın unutulmasını engellemek için ilginç bir projeye imza atıyor. Türkiye'deki farklı çevrelerden (siyasiler, sanatçılar, medyatik kişiler, üniversite öğrencileri'nden...) 8.372 çift ayakkabı toplanacak. Toplanan ayakkabılar, 9-10 Temmuz tarihlerinde Taksim Meydanı'nda sergilenecek. Ayakkabılar, Birleşmiş Milletler'in İngilizce kısaltması olan "UN" şeklinde sergilenecek. Bu yolla, Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun suçu hatırlatılacak. 
Genç Boşnaklar; "Adalet için bir adım da siz atın" diyor. Bu sesi karşılıksız bırakmamalıyız. 
Detaylı bilgi içinhttp://www.8372.org

21 Haziran 2011 Salı

Beşar Esad halkına ve dünyaya yalan söylüyor

Suriye ateşler içinde yanıyor. Her gün onlarca insan katlediliyor. Ülke bir baştan bir başa tedirginlik ve korku içerisinde. On yıllardır ülkeyi zapt-ı rapt altına alan Bass rejimi ve Nusayri azınlık, Suriye halkının haklı isteklerine kör ve sağır davranıyor. Tahrir'den esen rüzgara kulak kabartan ve yıllar sonra başkaldıran halk, zalim Baas rejimini kökünden sallıyor. Halkına katliam uygulamakta babasından geri kalmadığını kanıtlayan Beşar, dün bir kez daha kemeralar karşısına geçti ve eski vaatlerini bir kez daha tekrarladı. Suriye muhalefeti demokrasi yolunda adım atılmasını bekliyordu ama Esad, tüm diktatörlerin ortak özelliğini sergileyerek, kendisine başkaldıran halkını "mikroplar" olarak nitelendirdi. 

Adalet ve özgürlük isteklerini dillendiren muhalefete bu zamana kadar göz açtırmayan Esad, ülkesini ateşe atmaktan da çekinmiyor. Ok yaydan çıktı bir kere. Bu iş, cılız reform çağrıları ve göz boyamaya dönük değişimlerle geçiştirilemez. Beşar Esad bir an önce koltuğunu bırakmalı. Baas rejimi ülkenin üzerinden elini çekmeli. Farklı siyasi görüşlerdeki muhalefete, yönetime katılma hakkı verilmeli. Halkın hepsinin katılımı ile yeni bir anayasa yapılmalı ve Suriye demokrasi yoluna sokulmalı. Tek adamların, zorbaların, diktatörlerin, zalimlerin, seçilmiş ailelerin, azınlık yönetimlerinin zamanı geçti. Şimdi çoğulcu ve çok renkli bir yönetim zamanı...

17 Haziran 2011 Cuma

Filo'ya katılan bütün gemiler Mavi Marmara'dır...

Dünyanın onuru Mavi Marmara gemisi ne yazık ki Gazze'ye gidemeyecek. İHH İnsani Yardım Vakfı Başkanı Bülent Yıldırım'ın açıladığı gerekçe; teknik yetersizlik. İsrail askerlerinin saldırısına uğrayan ve sonrasında acımasızca tahrip edilen Mavi Marmara, onarımı tamamlanamadığı için 2. Filo'ya yetiştirilemedi... 

Bu yeni gelişme, kimsenin beklemediği bir durum aslında. İsrail'i boşa çıkaran, afallatan, geren bir durum. Çünkü İsrail, bütün propagandasını Mavi Marmara'nın engellenmesi üzerine yapıyordu. Mavi Marmara yola çıkamıyor ama en az 10 gemi Haziran sonu Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden Gazze'ye doğru yola çıkacak. İsrail, Mavi Marmara'nın gelişine ayarlamıştı kendini. Gözü aydın, şimdi 10 Mavi Marmara geliyor. 
Ne diyelim; Mavi Marmara yine yaptı yapacağını "Filistin'e selam, İsrail'e nanik" dedi...

15 Haziran 2011 Çarşamba

"Türkiye ordusu Suriye'ye girsin"


Yeni başlatılan bir kampanya. Hakan Albayrak, köşesinde dile getirdi, ardından Kurtuba eksperi Selman Maltaş gündeme taşıdı. Suriye de yaşanan vahşet arttıkça kampanya daha fazla destek buldu.

Suriye'yi esir alan dünyanın en karanlık çetelerinin başında gelen Esad ailesi ve şurekası, Suriyeli kardeşlerimizi günbegün katlediyor. Eskiden bir Hama vardı. Şu an Suriye'nin bütün şehirleri Hama, heryer kan gölü. 

Vahşet sınırımıza kadar dayandı. Sisr eş Şugur bombardıman altında. İnsanlar katliamdan kaçıp Hatay'a sığınıyor.

Baas rejimi çocuklara dahi tecavüzde sınır tanımıyor. Aşağıların da aşağısına düştüler.

Suriye halkının tek umudu artık Türkiye. Bizden yardım istiyorlar. Bu vahşete dur dememizi istiyorlar. 

Birkaç gün önce Abdullah Gül "sivil-asker en kötü senaryolara hazırız" demişti. Bu senaryoların içinde Baas rejimine müdahalede var ve biz Türkiye halkı olarak kardeş Suriye halkının bir avuç katilden kurtarılmasını talep ediyoruz.

Recep Tayyip Erdoğan üçüncü balkon konuşmasında sadece Türkiye'ye değil, tüm İslam dünyasına mesaj verdi. Sadece Türkiye'yi değil, tüm İslam dünyasını önemsediğini ifade eden Başbakan'dan en büyük talebimiz şu an Türkiye ordusunun Suriye'ye girmesi.

Katliama dur demek için.
Eli kanlı Baas rejiminden hesap sormak için.
Kardeşlerimize sahip çıkmak için Türkiye ordusu Suriye'ye müdahale etmeli.

13 Haziran 2011 Pazartesi

Seçimler ülkemiz için hayırlı ve uğurlu olsun

Son zamanlardaki moda tabirle söylersek "Demokrasi Şöleni"miz tüm Türkiye'de gayet huzurlu bir şekilde tamamlandı. Vatandaşlık görevimizi yerine getirdik; kafamızdaki veya gönlümüzdeki partiye oyumuzu verdik. Alınan sonuçlarla birlikte; seçim kampanyalarının ne kadar sanal, seçim konuşmalarının ne kadar yapay olduğunu bir kez daha görmüş olduk. 
13 Haziran itibariyle yeniden iktidara gelen Ak Parti'nin omuzlarından şimdi çok büyük bir yük var. Bu necip millet, kimseye nasip olmayacak bir şekilde Ak Parti'ye 3. kez vekaletini verdi. Artık hiç bir mazeretin ardına saklanmadan, topu taca atmadan bu ülke'nin daha mutlu, daha huzurlu ve daha müreffeh bir hale gelmesi için bugünden besmele çekip çalışmalara başlamalılar. Son bir söz de baraj altı kalan partilere; üzülmeyin gevşemeyin eğer inanıyorsanız en üstün sizsiniz... 

11 Haziran 2011 Cumartesi

"Ben yaşadıklarımı anneme anlatamadım..."

Büro Emekçileri Sendikası (BES) üyesi Hacı Özkan'ın hangi sebepten gözaltına alındığı beni ilgilendirmiyor. Neyi savunurken, neyi protesto ederken derdest edildi umurumda değil. Ama gözaltında yaşadıkları beni, insanlığımı, inancımı, vicdanımı fazlasıyla ilgilendiriyor. Hacı Özkan'ın gözyaşları içinde gözaltında yaşadıklarını anlattığı videoyu izlediniz mi? Bir erkeğin ağlayarak konuşmasının ne anlama geldiğini biliyorsanız eğer, Hacı Özkan'ın videosu öyle bir şey iste; kalbinize yumruk atan, beynizini zonklatan, vicdanınızı kanatan, insanlığınızdan utandıran bir video. "Ben işkence gördüğümü anneme anlatamadım, acaba onlar bize uyguladıkları işkenceyi anlatabildiler mi annelerine?" diye hem anlatıyor hem de hıçkıra hıçkıra ağlıyor. 2011 Türkiye'sinde hala işkence engellenememişse, hala polis görevinin ne olduğuna vâkıf değilse, hala gözaltına alınan vatandaş başına geleceklerden emin değilse, o zaman biz neyin türküsünü söylüyoruz? Biz neyin cakasını satıyoruz? Biz neyin rahatlığını yaşıyoruz?

Muhtemelen Hacı Özkan ile aynı düşünceleri, aynı ideolojiyi paylaşmıyorum ama aynı insanlığı, aynı vicdanı, aynı tarihi, aynı ülkeyi paylaşıyorum. Ona yapılan muamele bana, kardeşime, yeğenime, arkadaşıma yapılmıştır. Bunu böyle kabul ediyorum. Onun ruhunu kanatanlar, onun gözyaşlarını akıtanlar yaptıklarının hesabını hemen şimdi vermeliler. Bu ülkenin yöneticileri Hacı Özkan'a yapılanların hesabını eksiksiz bir şekilde sormalı. Yoksa bu ülke'de yaşamanın da, bu ülke'de siyaset yapmanın da, bu ülke'de bir şeylere inanmanın da hiç bir manası kalmayacak... 

8 Haziran 2011 Çarşamba

Faruk Yücel'siz ikinci yıl...

Gerçek Hayat dergisinin Okmeydanı'ndaki binasında tanışmıştık onunla. Sanırım 2008 yılıydı.  Askerden yeni geldiğim zamanlar. "Kalp kalbe karşıdır" derler ya, aynen öyle olmuş; dostluğu, muhabbeti ve enerjisiyle kucaklayıvermişti beni. Dostum Cesur Küçük tanıştırmıştı bizi birbirimize. Sohbet sohbeti açtığında, onun bir zamanlar çıkardığı "Bu Yaka" isimli gazeteye iş için müracaat etmeyi düşündüğümü ama yapmadığımı söylemiştim. Demek ki kader biraz daha ısrar etseymiş belki de birlikte çalışacaktık. Ne diyelim kader kısmet... Sonra bir kaç kere daha Üsküdar Çınaraltı'nda buluşup çay eşliğinde sohbetler etmiştik. İnsan Faruk ile biraz muhabbet edince derinliğini farkediyordu. O değer katan dostlardandı, kısacık ömrüne ne kadar da önemli ve sahici şeyler katmıştı. Şimdi düşününce  şaşırıyor insan.  Onu bulmamız da kaybedişimiz de çabuk oldu. Şimdi takvimler "o gideli 2 yıl oldu" diyor. Hay Allah, Faruk dost... Hay Allah...

6 Haziran 2011 Pazartesi

Salih gitti sıra Esad ve Kaddafi de...

Tunus ve Mısır'dan sonra Yemen'den de bir müjdeli haber geldi. Yemen halkının tüm haykırışına rağmen koltuğunu bırakmayan diktatör Ali Abdullah Salih de, halkın kararlı duruşu karşısında dayanamayıp ülkesini terketmek zorunda kaldı. Son duyumlara göre; tedavi için Suudi Arabistan'a giden Salih geri dönmeyecek. Yetkilerini devrettiği açıklanan Salih'in, geri dönüşü göze alamayacağı belirtiliyor. Yemen halkı şimdi başta başkent Sana olmak üzere bir çok şehirde Salih'in gidişini sevinç gösterileri ile kutluyor. 
Temkini elden bırakmıyoruz ama biz de Yemen halkının bu haklı sevincine ortak oluyor ve onların mutluluğunu paylaşıyoruz. Bin Ali, Mübarek ve Salih gitti... Şimdi gözler Kaddafi ve Esad'a çevrildi. Biri Libya halkının zalim yöneticisi, diğeri Suriye'nin belası. Her ikisinin de bir an önce gitmesini umuyoruz. Zalim yöneticilere karşı ayaklanan Arap halklarının bu haklı mücadelelerini destekliyoruz. İnşallah tüm tek adamlar, diktatörler, tiranlar devrilir gider, halklar rahat bir nefes alır...

4 Haziran 2011 Cumartesi

Diktatörler çizmeyi aşıyor, halkını katlediyor

Yemen ve Suriye, bir devrime besmele çekmenin heyecanını yaşayan halkların kıyamına sahne oluyor. Esad da, Salih de halkının meşru ve haklı taleplerini silahla, ölümle, katliamla bastıracaklarını sanıyor. Her iki diktatör de ülkelerini ateşe vermekten geri durmuyor. Esad, Suriye'yi babasından miras kalmış toprak parçası olarak görüyor, Salih de halkını güdülmesi gereken koyun sürüsü olarak. İslam ülkelerine yakışmayan bu eli kanlı diktatörler, Mübarek ve Bin Ali gibi görevlerini bırakıp çekilmeliler. 

Hama ateşler içinde... Gözünü kan bürüyen Esad, babasının izinden gitrmeyi ihmal etmiyor. Babasının toplu katliam yaptığı Hama da bu kez oğul Esad katliam yapıyor. Tankların ağır bombardımana tabi tuttuğu Hama'da şimdiye kadar 200'e yakın kişi hayatını kaybetti. Esad ve Bass rejiminin çapulcuları bilsin ki; Devrim'den geriye dönüş olmaz artık. Suriye halkı bu yolda şehitleriyle yürüyecek ve bu zulüm devletini yıkacak...

3 Haziran 2011 Cuma

Mescid-i Aksa'yı bu esaretten kurtaracağız

İlk kıblemiz, ilk göz ağrımız, ilk sığınağımız. 1967'den beri işgal atında. Mahzun, garip ve yalnız. Mangalda kül bırakmamaya yeminliyiz ancak mangal da bitti kül de... Şimdi daha fazlasına ihtiyacımız var. İsrail işgalini sonlandırıp namusumuz dediğimiz Mescid-i Aksa'yı özgürlüğüne kavuşturmalıyız. "Bu Filistinlileri, dolayısıyla Arapları ilgilendirir" diyemeyiz. O topraklar Ümmetin ortak yitiği. O toprakların incisi de Mescid-i Aksa'dır. Onun bizlere, Müslümanlara, söyleyecek sözü olanlara çok ihtiyacı var. Şimdilerde eli silahlı İsrail vatandaşları, avlusunda ayin yaparak bölgeyi ateşe verecek lüzumsuzluklara girişiyor. Mavi Marmara'nın seferine az bir süre kala İsrail'in provokatif hareketlerden kaçınması kendi yararına olur. Çünkü, ümmet her şeyin fakında ve ya Sabır çekmekle meşgul... 

2 Haziran 2011 Perşembe

Taksim'in bize gösterdiği istikamet

Bu millet koca bir alkışı ve esaslı bir duayı hak ediyor. Çünkü bu millet, onuruna sahip çıkmanın, Mavi Marmara'ya sahip çıkmanın, Filistin davasını sahiplenmenin esaslarını Pazartesi akşamı layıkıyla yerine getirdi. Kadını erkeği, genci yaşlısı, sağcısı solcusu Taksim'de buluşup İsrail işgaline ve aldatmacasına karşı güzel bir birliktelik sergiledi. Mavi Marmara direnişinin yıldönümünde, Taksim'den Gazze'ye yürekten bir selam gönderdi. Filistin davasını savunmaktan kim cayarsa caysın, bu toprakların evlatları ayakları sabit, dim dik duracaklar ve Mescid-i Aksa'yı savunmaktan geri kalmayacaklar. Taksim'deki on binleri gördükten sonra bu konuda hiç bir şüphem kalmadı.