4 Şubat 2009 Çarşamba

Davutoğlu ile 2 saat ya da ateşkesin perde arkası


“Stratejik Derinlik” isimli kitabı ile tanıdığımız ve son 6 yıldır Başbakan Erdoğan’ın başdanışmanlığını yapan Ahmet Davutoğlu’nu dinlemek üzere gazeteciler olarak bir aradayız. Davutoğlu, İsrail ile Hamas arasında söz konusu olan ve 22 günlük İsrail saldırılarını sonlandıran ateşkes anlaşması hakkında bilgilendirmede bulunacak. Kameraman ve foto muhabirlerinin görüntü almasına izin verilmiyor, sadece not tutulabilecek. Türkiye’nin dış politikasına yön veren ekibin başında yer alan Ahmet Davutoğlu’nu dinlemek, hele de herkesin merak ettiği İsrail – Filistin ateşkes anlaşmasının perde arkasına, birinci ağızdan şahit olacak olmak, bir gazeteci olarak bulunmaz bir fırsat.

Savaşın başladığı tarih olan 27 Aralık’tan, ateşkesin sağlandığı 18 Ocak’a kadar, gün gün Türkiye adına neler yapıldığını anlatıyor Davutoğlu. Birçoğu “off the record” yani yazılmamak şartıyla… “Gazze bizim bölgemiz, bizim mahallemiz. Bölgemizde meydana gelen herhangi bir olay, İstanbul ve Ankara sokaklarında yankılanıyorsa bu konu ile aktif olarak ilgilenmemiz gerekir. Olaylara seyirci kalmadık, Ankara’ya takılıp kalmadık. Kahire, Şam, Tel Aviv, New York, Brüksel, Riyad arasında mekik diplomasisi gerçekleştirdik. Sayısız toplantıya katıldık. Nicolas Sarkozy, Hüsnü Mübarek, Javier Solana, Beşar Esad, Mahmud Abbas, Ban Ki-mun, Velid Muallim, Tzipi Livni, Kral Abdullah ile sabahlara kadar ateşkesi müzakere ettik… Başbakan Erdoğan Suriye, Ürdün, Filistin, Mısır ve Suudi Arabistan liderleri ile görüştü. Dışişleri Bakanı Babacan BM’yi harekete geçirmeye çalıştı. Cumhurbaşkanı Gül savaş boyunca dünya liderleri saat başı telefonla görüştü…” Ekranlardan izlediğimiz savaşın arka planında neler yaşandığını dinliyoruz. 22 gün boyunca denizden, havadan ve karadan bombalanan bir şehrin kaderinin kaç ülke, kaç lider, kaç başkent, kaç toplantıya denk geldiğini anlamaya çalışıyoruz. Göz açıp kapayıncaya kadar 1300’ün üzerinde Gazze’linin hayatını kaybettiği bir savaşta, diplomatik uğraşların neden bu kadar zaman aldığının cevabını bulmaya çalışıyoruz.

Türkiye'nin bölgedeki çekişmelerin bir parçası haline gelmek istemediğine özellikle vurgu yapıyor Davutoğlu; “Türkiye, bugün bütün ülkelere aynı derecede yakın. Bunun bilinmesinde fayda var. Dolayısıyla, bu bölgeyi kuşatan platformlara da öncülük etmeye çalışıyoruz. Bunu yapabilmek için de bütün ülkelerle yakın ilişki içinde olmaya gayret sarf ediyoruz.” Daha düne kadar Ortadoğu sorununa çözüm bulma konusunda akla dahi getirilmeyen Türkiye, şimdilerde akıldan çıkarılmıyor. Şarm el Şeyh’de ve Doha’da yapılan barış görüşmelerinin ikisine de katılan tek ülke biziz. “Proaktif Diplomasi” olarak isimlendiriyor bunu Davutuoğlu. Barış ve sükûnun her şeyden önce geldiğine dikkat çeken Davutuoğlu, ateşkes sağlansın diye dur durak bilmeden 7 gün boyunca tek takım elbise, 2 gömlekle dolaştıklarını anlatıyor.

Hamas dikkate alınmadan bölgede bir barışın söz konusu olamayacağının özellikle altını çiziyor; “Hamas'ın 2006'daki seçimlere girmesine izin verildi fakat seçimleri Hamas kazanınca kabul edilmedi. Bu seçimler, bölgede şu ana kadar yapılan en adil, en objektif seçimdi ama dünya, burada ilkesel bir hataya düştü. Hamas dışlandı. Biz, Hamas'ın demokratik zemine çekilmesi ve barış konusunda siyasal aktör olarak kabul görmesi için elimizden geleni yaptık. Seçimleri kazanmasından 2 hafta sonra ülkemize davet ettik. Ortadoğu'da barış isteniyorsa; Hamas ve Hamas’ın talepleri ciddiye alınmalıdır.” Adeta ateşkes anlaşması ile Hamas’ın tanınmak zorunda kaldığına vurgu yapıyor. “Zamanında Hamas’ı muhatap kabul etmediler, şimdi ona muhtaçlar” der gibi bir hava seziliyor cümlelerinden. Peki, ateşkesi Hamas’ın bozduğuna dair söylentiler için ne diyor acaba Davutoğlu?
“İşgal eden tarafa “işgali bitir!” demeden, direnen tarafa “direnişi bırak!” diyemezsiniz, Hamas demokrasiyi tercih etti, karşılığında ambargo buldu, duvar buldu. Ateşkes boyunca 40 Filistinlinin ölümünü buldu…” İfadesini kullanıyor. Dünyanın duymazdan geldiği, İsrail propagandasına boğulan kamuoyuna anlatılmayan gerçekleri, ilk elden duyuyoruz.

Barış görüşmelerinde aktif rol alan Türkiye, ne hikmetse kendi medyasında böyle bir görünürlüğe sahip değil. Bunu Davutoğlu; “Sürecin başarılı olması için çalıştık, ön plana çıkmak için değil” diye cevaplıyor. Hamas’ın Mısırla, Mısır’ın Suriye ile, Hamas’ın Mahmut Abbas yönetimiyle görüşmesinde aracı hep Türkiye olmuş. Hamas’ın da, İsrail’in de arabulucu olarak Türkiye’yi görmek istediğini aktaran Davutoğlu, barış görüşmelerinde herkesin Türkiye'ye güvendiğine, çünkü Türkiye’nin, görüşmelerdeki gizliliğe önem verdiğine ve bu tür süreçlerde de gizlilik ilkesinin çok önemli olduğuna dikkat çekiyor.

22 günün sonunda nihayet ateşkes sağlandı. Peki, bundan sonra ne olacak diye soruyoruz. Kalıcı bir barışın tesis edilebilmesi için 4 maddelik bir plan sunacaklarını belirtiyor.
1-İsrail Gazze’den çekilmelidir.
2-Ambargo tamamen kaldırılmalıdır.
3-Sınır kapıları insani yardımlar için açılmalıdır.
4-Hamas ile Mahmut Abbas yönetimi arasında “ulusal uzlaşı” çalışmaları hemen başlatılmalıdır.

Ahmet Davutoğlu’nu dinlerken bir yandan da düşünüyorum; İsrail 27 Aralık’ta savaşı başlatırken, böyle bir direnişi ve sonucu hayal bile etmiyordu. ‘Hedef, muhatap bile almadığı Hamas’ı yok etmekti!’ ama şimdi? Mahmut Abbas yönetiminin ne kadar aciz olduğu ve Filistin halkının gerçek temsilcisinin yalnızca Hamas olduğu gerçeği öğrenilmiş oldu. Daha önceden sadece Gazze’de söz sahibi olan Hamas, şimdi tüm Filistin’de ve yakın bir zamanda da bölgede hâkim bir güç olacağa benziyor.